27 Eylül 2014 Cumartesi
Zina
Düşüncelerimin şehvetli bir şekilde,
raks eden sözlere nasılda merakı olduğunu
sevgilim gördü...
Sevgilim beni, düşündüğüm için suçlarken,
kendı dünyasının, yasalarıyla yargıladı.
Sonra ben, harama kaymaktan korkan fikrimin
agız sulandıran carıyesı olan şiirlerime kandım.
Once tahrık ettım fikrimi,
sonra kalbımı uyardım.
Ve ıslandı gözlerim...
Ben, herkes bilmez ama,
kendı koynumda ağladım.
Sonra buyuk bır boşalma,
ve fikir orgazmı yasattım, ruhuma!
Böyle doğdu işte, sorgulanan şiirlerim.
Böyle kandırdım işte,
Hasan Sabbah gibi,
mabedimin kurşun askerlerini.
Hepsi beş dakikalık zevkin,
cennetine gittiler...
Zamane gençliği
Zamane gençliği efendim,
Gözü dışarıda.
Eline kitap almıyor hayta,
Kısaca bir etek giyinmiş zilli
Zamane gençliği, efendim
Zamane gençliği
Ah efendim ah…
Bizler böyle miydik.
İhtilal kararı verdiren,
Birbirine giren geçlerdik
Şimdi bu ülkeyi bize verseler
En az on yıl daha geriye çekerdik
Zamane gençliği, efendim
Zamane gençliği…
Yeni Yetme
Kahraman mı olmak derdin
Destan mı yazılsın istiyorsun ardından
Ve öldükten yıllarca sonra
Ve fosilleşen bedenini ziyaret mi etsinler.
Anlının çatına, utanılmadan söylenen
kelimedir kancık!
Sekiz mili metrelik bir dille
Geberip gitmedin mi sen?
Şimdi anlaşılmadığını düşündüğün bir dünyaya
Bu yazma, anlatma telaşı neden?
Gladyatörler gibi, arpa ekmeğin ve şarabın
Yağ bağlamalısın daha çok savaşacak meydan var,
Karnına alacağın yaraların,
Hangi taşın altına koyacaksın elini?
Acı çekmek en tatmin olduğun sevişme şekli
En hoşuna giden pozisyondur, hakaret.
Himmet verdiğin değilmidir?
kuruyana kadar
salladığı oyuncak,
bedenini minyatür bebek!
Annenin karnında ki koku hala burnunda değil mi?
Kan, revan parça parça geçmişin…
Ve sen tekmeledikçe
Annende öyle parçalanmıştı.
Gitti diye inkar ettiğin.
Yargılayacak çok adamın var
Ama mahkemesizdir er meydanın
Kararda suçlu, çıkmakta var.
Ne varsa değer verdiğin, bir bak
Onlardı seni yağmalayan
Çölde önü kesilmiş kervan misali
yoktu altınların...
Cariyelerin, anadan üryan.
İlk taciz edildiğin ve sustuğun
Konuşursan, taşlamakla tehdit eden
soğuk, iğrenç...
O kıllı el…
Kahraman mı olmak derdin?
Hadi söyle!
Hadi yürü, bakma geriye.
Hoyrat bir bahardı tanıdığın
Ve madara oldun, buluğ çağından yeni çıkmış
Erkekliği ilk sende tatmış,
Yeni yetmenin birine…
Yaşlaniyorum
Sokulup durmaya calistigin bir ses.
Hisimla acilan bir kapi ardinda?
Ve unvanli ve okumus bir pezevengin avuclarinda
Bir draje absurtizim mutluluk
Ne kadar cok diz cokersen o kadar seker.
Ne kadar egilirsen o kadar kokluyor hayat bilincine.
Simdi yarim yamalak
Simdi giden o saatin ardindan
Dakikalara el sallamak.
Yaşlaniyorum.
Yarimin Sesi
Beni benden alıp
Rüyaya katan
Üzüm buğusudur
Yarimin sesi
Savurup özümü
Rüzgara katan
Sözün durusudur
Yarimin sesi
Onca kalabalık
Onca hengame
Bilinmez hangi baş
Kısmet göğsüne
Hem bu dünyada
Hem de mahşerde
Cennet davettir
Yarimin sesi
Yaralı
Dokunmayın tellerime
Name değil kan ağlıyor
Söyletmeyin, dillerimi
Diller yaralı, yaralı
Bu evin yoktur sıvası
Kerpiçtendir duvarları
Estirmeyin rüzgarları
Bağrım yaralı, yaralı
Tabip getirme istemem
Bırak yaralar kanasın
Dost dokunma ellerime
Eller yaralı, yaralı
Toprak gibi sulamayın
Dallar yeşermez, yeşermez
Lale dertli, sümbül gamlı
Güller yaralı, yaralı
Nameler ağladı bana
Ahım ulaştı Allah’ a
Kaderime ağıt yakan
Sözler yaralı, yaralı
Bahar gelse güneş çavsa
Bana düşmüyor cemreler
İdam verip kırdıkları
Kalem yaralı, yaralı
Al başımdan bu cefayı
Hüzne boyadım semayı
Şu dünyaya sima veren
Renkler yaralı, yaralı
Yandım
ağır yenilgiler ve silinmeyen yaralar alarak.
çatır, çatır yanarak ha can!
nefessiz kalarak...
ırzına geçildi sevgilerin.
öldürüldü, çocukluğum.
hayali bile yok artık, o parkın.
Yanacaksa cehennem,
benden beter yanmalı.
Senin Tanrın daha yaratmamışken ateşi
ben, harlandım
Senden önce…
Ondan önce…
Ademden,
Havadan önce…
Babam daha döllemeden beni,
Zevk ile anamın rahmine,
Nuh'dan önce,
...
Yandım!
Yama
Eksik gülüşe yama bulununca,
sargı bezi atılır...
Yalan
Ucundan tutan mı var acılarının?
Elleri boş dönerler,
meşk-i umarak giden,
hacıların, hocalarin,
cennet dedikleri yalan...
Yak
Beni hayata bağla,
ellerime çiviler çak
İsa olmaya razıyım ben
Ölmeden öldü denilen,
Pazarlıksız şeytana satılan.
Hadi beni hayata bağla,
Ellerime çiviler çak
Yada İbrahim gibi yak!
Yağma
Asılan bir düşünceyim.
Sallanan bir el...
Gömüldüğüm bir nokta.
Hadi, kimin ihtiyacı varsa
yağmalasın beni,
Kamuya açık,saçık
Organ bağışındayım...
Veresiye
Veresiye defterine
yazdırdım
tüm sabahları
uyanmaktan korkuyorum.
Borçlular çevirecek yakamı
düşünmekten kaçtığım tüm gerçekler
İcraya verecekler beni,
Haciz yoluyla alacaklar
gençliğimi...
saracaklar dört bir yanımı
yirmi dört saat...
Tik, tak...
hep aynı terane...
kabak tadı
veriyor artık hayatım
yıllarım veresiye...
değişmiyor hiç bir renk,
siyah aynı siyah,
yeşil aynı yeşil...
bu sokaklar sen gideli
yine fakir, yine sefil
ayakkabım yine delik
bayramlarda boynum yine bükük
baba...
baba korkularım var
aynı seninkiler gibi
ne zormuş baba olmak
sen gibi güçlüyü oynamak
Baba sabahlarım aynı senın gibi
baba ellerim aynı senın
ellerin gibi
ama erken değilmi?
titreyişler.
baba...
kimsesizliğim de senin gibi
bende belki gelince elli beşime
şeker hastalığı düşer peşime
belki bende korkarım
bacaklarım kesildikten sonra
ölmekten...
Ele avuca düşmekten
bir bastona dayanıp
ölüme topal yürümekten
baba...
kardeşlerim de aynı seninkiler gibi,
vefasız...
vefasız...
vefasız...
Üzgünüm
Dün gece bir mum gibi erittim seni,
Hüznümün karanlığında…
Aksin, yüzüme dokundu
bana bakarken korktu.
Hükmün sabah altıya kadardı.
...Işıldayan göz bebeklerimdi
bir zamanlar senin şavkın sandığın…
Kucağında uyumaya korktuğum,
suretin titrerken nefesimin buğusunda,
Üzgünüm, güneş doğdu kayboldun...
Ütopik şeyler
Karmaşık dinlerin,
korku salan, masallarında
bir ütopyadır Tanrın
Ne elleri vardır,
nede yardımına koşacak, ayakları.
Üç mum
Üç mum yaktım yanyana,
sıra sıra üç mum.
Hava akımı yok, odam mezar gibi.
pencesi güne küsmüş
kaprisli bu odada.
Üç mum yaktım.
Alevi titremeyen.
Telefonum çalmıyor.
Rehberim bomboş...
112 bana acilse ara diyor
sevişmek kadar acil, başka ne var ki şuan?
Morg gibi kokuyor ağzım.
Yarısını doğurduğu annesi yemiş,
geçen akşamki yemeğimin.
Unutuldun
Ara, ara kanar
Sızım, sızım sızlar
Yaralar…
Çatlaktan sızan gün ile,
Can alır boşluklar
Ara, ara anar anılar
Ağlar ara, ara…
Sorar,
Bulamaz…
Arabesk aşkları bu devir.
Günlerim yorgun başlar
Dünlerim,
Alzheimer.
Gözlerim felç
Ara, ara
Gelir.
Ama, yok ki.
Unutup yiter
Acıtır
Gider,
Kanatır...
gülleride kim ektiyse?
Zaman,
Her acıyı siler
Yeter artık
Arama, ara, ara...
Sen Mayıs' a beş kala,
Aralıklı bir ayda,
Unutuldun…
Ucu yırtık ayakkabılarım
Ucu yırtık ayakkabılarım da
Ne kadar da hızlıydı ayaklarım
Yaramaz ve arsızdı bakışlarım.
Utanma nedir bilmeyerek
İnadına çıkardı
Ucu yırtık ayakkabımdan parmaklarım.
Eğer ucu yırtık bir ayakkabınız varsa
Ayaklarınız da hala çocuksa
İşte o zaman korksun sizden dünya.
Damımızın üzerinden uçan uçakları
Ucu yırtık ayakkabım ile kovalardım.
Mahalledeki kedi ve köpeği
O ayakkabılarla yakalardım.
Bazen bir taşa değerdi acırdı
Yırtığından çıkan parmaklarım
Yinede çok hızlı koşardı
Ucu yırtılmış ayakkabılarım.
Akşam eve gelince
Kirden gözükmezdi ayaklarım.
Yorgun yogun sırıtırlardı anneme
Gezmekten şişmiş parmaklarım.
Annem haftada bir kere yıkardı,
bir haftalık suçlarımızı
Veresiye defterine yazardı.
Sokaktayken yakalayamazdı ya...
Banyoda bana pusu kurardı.
Hainsin, Anne...
Derdim içimden
İş birlikcim ise dış kapını önünde
Hiç oralı olmazdı.
Annem bir tas suyu kafama döker
elinin dolusuyla çarpardı...
Çocuk,çıplak ve ıslak tenime.
Kaçamazdım da elinden
Köpüklü ve banyodaydım.
İçimden söylenirdim
Sıkıysa dışarıda yakalasana!
Tazı gibi koşardık,
Ben ve ucu yırtık ayakkabılarım
Banyodan sonra uyurdum.
O uykular ne kadar tatlıymış.
Veresiyeci annemse ne kadar haklıymış.
Yaramazlık ve umarsızlığa hesap sorulmayış
Ucu yırtık ayakkabılarımla birlikte,
büyüdüğümüz mahallemde kaldı
Şimdi ise en şık,
ve pahalı ayakkabılar var ayağımda.
Ama?
Ne uçak yakalayabiliyor
Ne de kedi köpek kovalayabiliyorum.
Ne elma armut çalabiliyor
Ne de bağa bahçeye dalabiliyorum.
Annemse yanına gittiğimde çok iyi
Veresiye çalışmıyor artık benimle
yıkamıyor beni yıkamıyor söylene söylene.
Başparmağımda ki iz hatırasıdır
Ucu yırtık ayakkabılarımın
Eğer şimdi olsaydınız yanımda
Sizinle bu sabah günü,
gece ise karanlığı yakalardım.
Çöplükte oynar...
durmadan koşardım.
Gökyüzüne bakarak koşmayı özledim
Yere düşmeyi...
Ya da bir komşuyu canından bezdirmeyi
Sizi çok özlüyorum.
Ucu yırtık ayakkabılarım.
Tezat
Dokunuyor gecenin mahrem yerine
… dokununca göl titriyor
Sokuluyor serçenin yuvasına
Sığamayacak kadar koca kafalı
Küçülüyor tane kadar
tane, üzüm tanesi…
bu fragmanda
Adam ağlıyor…
Kadın da ağlıyor…
Saçma diyoruz saçma sapan.
En çokta adamın ağlamasına gülüyoruz.
Ortasına sövdüğüm bir hayat
Taciz derslerimin hocası
O serçenin babası
En başarılı olduğum ders
Duygulara tecavüz.
Anlam veremediğim bir hayatı kavramak için
Yanlış bir sözlüğü okuyorum
Küçülüyorum harfler kadar,
Kayboluyorum.
Harf, A…
Bak!
Senden bahsetmiyorum.
Sert ve tatminsiz ağzımla
Hani küfür yakışmazdı kadına
Zilyetsiz, şuursuz ve korkak…
Parlak bir ten, kasapta ki leş kadar çıplak.
Sus! Diyor filmde ki anne, kızına
Sus…
Baban duymasın.
Oysa kızın söylediği tek şey.
A…
Tasa
Kibrit çöpünden ev yaptım bize
Çatısında guvercınlerın homurdandıgı,
hayal etmek ne kelıme.
Gomdum sevdayı bır hıdırellez aksamı,
dönüş dilemedim bu defa.
Gül dalına minnet etmedim.
Uzun uzun kavakları var o evin,
ruzgar estıkçe hışırdayacakmış dalları.
Yaslanıp duvarına, tıtrek bakıslarınla
karıştırmanı düşleyerek saçlarımı,
geçim derdi yok.
Gunesın batması tek tasamız...
Penceremıze inatlaşıp açmayan sümbüller,
dilimize verilip tutulmayan sözler ve anlımıza utanç düşürdüm.
Baca kurmadım, tütmesin ocağın.
Salıncak yapmadım, oynamasın oğlun uşağın.
Ben bir girdabın ortasındayım.
Sana mutfağında öc pişirdim.
Bulut çizmedim yağmursuz kal diye...
Sana bir ben çizdim gözlerimden ibaret,
uzadıkça ırayan yollar çizdim.
Gül tenimsiz, sevişmesiz kal diye.
Susturuldular
Yürüdüler...
Sonra,
Dizleri titredi,
Korktular...
Gözleri ilerledi,
Yumdular...
Sözleri ilerledi,
...
Susturuldular...
Susamak
Bir yudum su içmek kadar.
Evet ancak o kadar söndürür yaktığın ateşi,
senden sonra kanacaklarım...
Sunay Akın'ın Atlarına İthafen
Sizin atlarınız,
süslü fayton arabalarında
benim köyümün atları
kızgın güneşin altında kazanırdı
ekmek paralarını...
Sizin şiirlerinizi
İstanbulun konakları,
benim şiirlerimi süslerdi
iç anadolunun
kerpiçten yapılmış gece konduları
Sizin amcalarınız,
zenginleriniz takarken fötr şapkaları,
öldükten sonra,dedemin
paltosunda buldum ben eski bir
tabakayı...
Sizin saklandığınız
taksinin dikiz aynası,
benim saklandığım
bir köy dolmuşunun
tozlu bir yolda arkasında
bıraktığı dumanı...
Sizin şiirleriniz
yaşanmışlığınızın sıgındığı liman...
Benim şiirlerim
annemin yastık altına akıttığı
denizdir ki mavisi olmayan...
Benim annem gözlerime
kahve kahve bakardı.
Soğuyorum
Bir pirinç karyola camın önünde
Duvara dayalı, duvarsa yıkık
bedenim gibi
Soğuyorum, o karyolanın
İçinde yorgan küf kokuyor,
Ben küf…
Soğuyorum, gözlerinin içinde
Ve uzaklaşıyorum senden.
Düşüncelerinin ötesinde
Düşüncelerinin,
tuzlu damlaları,
ya Cuma,
ya da Cumartesi
Bilmem hengi dün, hangi
günün ertesi
Bunları bir birine bağlayan gecede
En keş, sere serpe…
Ben soğuyorum,bulutlar çökmüş, üstüme.
Oda, puslu
Anılar, puslu
Sen, puslu…
Elimi attım yanlarıma,
Ağrıyor yanlarım,
Kimse gelmez imdadıma,
Sancıdan, çarşafımı kavrıyor,
Dişlerimi sıkıyor
Yasin-i Şerif okuyor Latife hanım, dinliyorum.
Biliyorum…
Bu çarşafa saracaklar beni,
Sonra, geçen kıştan soğumuş bir
musalla taşına koyacaklar.
Kaçıncı ölü olacağım,misafir ettiği
Bilemem…
Beni gömecekler,
Yılana, çiyana yem edecekler
Anamın, sakınarak büyüttüğü bedenim
Nereden bilirdi, erken toprak olacağını
garibim…
Soğuyorum,
Soğuruyorum seni, tenime
Sende,ölümle aynı tattasın
Ben ölüyorum ama sen.
Yirmi üçüncü yaşın sonu,
Yirmi dördün başındasın.
Soğuyorum, sevgilim, sende.
Ama sen sakın ölme.
Sen ölürsen, dayanamam
ağlarım…
Softa
ey! aşk ile yanan ateş...
rüzgar olsam savursam
zevkle yaktıklarını...
ey! kudretinden, diz çöktüğüm şehadet,
haşır günü toplasam,
toprağa kattıklarını.
softaydı dilin, cümlen sen şiire başlarken,
yavaş yavaş, hamlığı
tada bırakıyorsun...
Sıradan
Hayata dair yapılanları, sıradan cümlelerle anlatamayacak insanlar kadar basiretsizleşin.
Sevin mesele, çok sevin dokunun ama ölsün değince elleriniz, yitirsin büyüsünü, sevmeler...
Mutlu olmak için sıradanlaşın...
Şiirsel takılmayı bırakıp.
Ateş yakmayı öğrenin yataklarda
Sıradanlaşın, benim yaptığım gibi
Sıradanlaştıkça, mutlu oluyorsunuz...
Sır
Aklım ermez sırra,derde mahzarım.
Güzelden kadersiz,namustan arım.
O kafir kalbinde, inanç ararım
Elimde bir asa
Şahidim Musa
Bir tek sen iman et
Âşk-ı turda
İki yoldan biri
Cehennem olsa
Yine sana varır,sana yanarım
Sevemedik
bizi yıkaldılar köylerımızın pınarlarından,
bakır helkelerle taşınan sularla.
anneler eller doğurmadı,
tutunamadık,
anneler ayaklar dogurmadı,
koşamadık
annelerimiz kalpsiz doğurdu...
ve sevemedık!
Serçe
Çocuk akıllı, bir serçeydi kirpiklerine tüneyen.
Yumsan dusecekti, aglasan susacak.
Seni anlatmak
Masal kahramanlarını
Renginde resmetmek
Gözlerinin…
Güzel olansa
Seni, düşsel sevmek…
Nasrettin Hocayı
Eşekten düştükten sonra
Görüp kahkahalarla
Gülmek gibiydin ya…
Mesela…
Annemin yaptığı
En güzel şey,
Keloğlanı âşık ederken
Gökteki ay’ a…
Pür dikkat dinletmekti
Seni, çocuklara…
Onun temizlediği
Ve tezeğin, ısıttığı odamızda
Köy şiveli dildin, mesela
Evet…
En güzeli
Seni, anlatmaktı
Şehirlilerin duymadığı
Masallarda…
Birde beni doğurmak
Hani, onu da sadece,
Seni seveyim diye yani.
Dedim ya seni anlatmak
En güzel olandı
Parmak izinsiz
Dokunuşlarda…
Sende Kaçarsın
Ayrılığa bir türküde sen yazarsın,
Anneme yazdığım gibi
Ağıtlara kattığım gibi
Bir gün sende kaçarsın.
Yasa dışı ihlâller,
kural tanımıyor sevmeler
Bir gün sende gidersin
Devrik cümleler de yitersin
Tümce kuramayacak dillerde erir
Manasız gözlerde tarifsiz çürür
Sen çürüdükçe çatal göğsümde
İtler, çakallar ulur.
Sen, yerini ite, puşta, çakala koyar
Hain geceler de sessiz kaçarsın.
Sedatif
...
zil çaldı suni tenefüs.
başkada ders yok.
...
sınırlarını ihlâl etmek.
başkada bir savaş yok.
...
ben sana eksik renkler getirdim.
kapıda uzunca süre bekledim.
...
Sancı
Yaşamadım sayarım, tüm acıları.
Koşaraktan geçtim çocuk çağımı
İçimde kurulan bu darağacı
Hep beni yargılar, beni asarım.
Kavuşmanın sonu hep mi vuslat?
Ya kara çalınır, yada acı
Sürünen engerek, yılan mı aşk?
Hep beni zehirler, beni sancılar.
Saki
Kıl çoraplarda parmak uçlarım gıdıklanıyor, saki...
Ellerim ölüm soğukluğuyla dokunuyor yokluğuna...
sensizlik mihenk taşı, yalnızlığım kuruş kuruş...
Saki, sen sessiz eriyen bir mum.
Saki ben, aksinde titreyen gölge.
Saki senin rüzgarın yönsüz.
Saki benim yönüm sen...
Uzanıyoruz seninle yere, akrep yelkovan misali
günde yirmi dört kez ancak gelmekteyiz üstüste
nefesin Saki, kehribar sarısı dişlerin...
Senin gözlerin saki, durgun bir göl.
Ancak ben göğsüne türküler yakarsam,
gülebiliyoruz...
01:33 14.06.2012
Sadakat II
Çiviler çakıyorum.
Tutunmak için,
Ömür dediğimiz, evin duvarlarına.
Sıvası dökülmüş...
Darma dağın odaları.
Yere düşmüş çerçeveler.
Susmuş...
Konuşmuyor zamanın tik takı?
Kırık camların ardında...
Yarı tebessümlü suretler.
Küfrediyorlar anılara.
Sadakatse yerde tozlu bir halı.
Farkında olmadan çiğniyorum.
Sadakat I
askin en komik tanimiydi sadakat,
ben buna uyan kafiyeli siirler tanidim.
sonra kadinlar tanidim sirf parali diye cucelerle yatan,
sonra erkekler tanidim,
haram meyvelere uzanan.
Sonra dişkiladilar,
ayrilik dendi adina,
kokusu burun sizlatan.
Ben kadinlar tanidim yuva yikan.
Ben kızlar tanıdım, arkadan verip
önden bekaret yutturan,
Arkadaşının, aşkıyla yatan
Ve erkekler tanidim,
gece orospusunda sızıp,
sabaha karisinda uyanan...
Piç sevdalar
içimden bir yol geçiyor, taşlı topraklı...
Bazen otoban oluyorum,
zift dökülmüş üstüme
yazın sıcağı vurdugunda, emiyorum güneşi
açlığımı bilmezsiniz,
içten içe pişiriyorum,
ve devşirme sevgileri
İçimde bir tünel, sonu yok karanlık.
içimde bir fırtına, sel getiren cinsinden.
alıp benden canımı, bilinmeze götüren.
içimden, öfke geçiyor
öfke ki bir bıçak gibi
keskin tarafı kendime dönük
ve niyetlere adanmış.
İçimden çok şey geçiyor,
ama söyleyemiyorum.
kadınları utanıyor memleketimin.
utandırılıyor kadınları...
Pas
erittim 24 Yaşındaydı,
selvi dalı gibi taze
dağ gibi delikanlı.
erittim de demirken,
yaş akıttım, çelik oldu.
bundan gayrı o yüreği
kolay kolay pas tutmaz.
Özür
Özür diliyorum, kendime yaptığım bütün haksızlıklardan.
Düşeni de benim bu hayatın,
kalkanı da ben!
Affet ey gözlerim, sinemdeki ben.
Dağladığım göğsüm özür dilerim...
25 Eylül 2014 Perşembe
Özgürlük Güzel Şeymiş Kardeşim
Şifrelendı dilimiz,
kilit vurdular açılmamak üzere.
Mimlediler katil dıye…
oysa o gece,
özgür bir ülke kurmanın telaşındaydı
annelerimiz…
Payımıza düşen yasa dışı şiirler oldu
ve kendı yazdıklarını okumaya korktu şairler
susturuldular...
tamda kızlarımız kına yakmışlardı ellerıne
sabah bayram dıye
alaca karanlıgında
damgalandılar sabahın...
şimdi, hücrelerındeyız düşüncelerin
şimdi devrımlerındeyız fakır
ülkelerin şimdi,
Denizlerle söylenıyor adımız
guvercıne kanat,
fakıre atılan sadakayız
ve okunuyoruz dilden dile,
utanmadan
korkmadan
özgurluk güzel şeymiş kardeşim.
Özgürlük
Şifrelendı dilimiz,
kilit vurdular açılmamak üzere.
Mimlediler katil dıye.
Oysa o gece,
özgür bir ülke kurmanın telaşındaydı
annelerimiz…
Payımıza düşen yasa dışı şiirler oldu
ve kendı yazdıklarını okumaya korktu şairler
susturuldular...
tamda kızlarımız kına yakmışlardı ellerıne
sabah bayram dıye
alaca karanlıgında
damgalandılar sabahın...
şimdi, hücrelerındeyız düşüncelerin
şimdi devrımlerındeyız fakır
ülkelerin şimdi,
Denizlerle söylenıyor adımız
guvercıne kanat,
fakıre atılan sadakayız
ve okunuyoruz dilden dile,
utanmadan korkmadan
özgurluk güzel şeymiş kardeşim.
Oysa ses verseler
Boyun eğdi iyilik
Kötülüğün neferine
Tanrı ise çoktan çekti
Yardım ordularını
Güneş malulen emekli
ısıtmaktan vazgeçti
Suları çekti topraktan
Ağaçları terk etti
Saklambaç oynarken
Kaybettiğim ÇOCUKLUK,
Sahipsiz bir piç gibi
Ortalıkta günahlar
Korkuyla attığım
Adımlarımsa kaçak
Karanlık dar sokakta
Mülteci dir ağıtlar
…
Kaldırımlar izsiz
Düşünceler sahipsiz
Işık sızdırır, üzerime
İspiyoncu lambalar
Yakalayacaklar.
Umut bir kıvılcım
…
Oysa ses verseler
Tüm yıldızlar söner
Yalvarmaya azledilmiş
Hıçkırıklarda…
Oysa sen
Oysa sen, iki farklı coğrafyada yaşandın.
Oysa sen, gidişine ağlanıp
Şiirlerle anıldın.
Oysa sen, tutacakken ellerini
çocuk yüreğimin,
çıplak bir kadın suretiyle elllerimden alındın.
Kim sana isimler takacak artık?
Ya da hangi mevsimde ben gibi
hazansız solacaksın?
Gidinler unutulur sanma.
Her hecemde, her gecemde
Mitolojik Tanrılar misali anılacaksın.
Vefasızlık seninle tasvir edilsin.
Oysa sen...
Ne kadar çok şeydin.
On yıldır ayrığım Çiçekdağı' ndan
Uzak kaldık, dumanından tozundan,
Haber gelmez baharından yazından,
Kardeş küsmüş göç eylemiş sıladan,
On yıldır ayrıyım, Çiçekdağı’ndan
Vatanım, toprağım, deli ırmağım
Senden gayrısını toprak saymadım
Ankara’dır şimdi, meskenim yurdum
On yıldır ayrıyım Çiçekdağı’ndan
Keklik Ali tepesinden Yerköy’e baksam
Otursam amcama bir türkü yaksam
Halama, dayıma selam yollasam
On yıldır ayrıyım Çiçekdağı’ndan
Olmalı
-Evim burası olmalı ben burada doğmuş olmalıyım, hatırlıyorum evet...Şu köşede bir çeşme vardı musluğu bakırdan, ben doğduğum yıl dikilen kavak ağaçları evet hatırlıyorum, şimdi görmesem de evim burası olmalı.
Bir balkon vardı küçük kasabaya tepeden bakmamı sağlayan, akşam olunca karşıda görünen adı Şel diye bir semt vardı, önünden ırmak akardı o kentin, bense epey uzak kalırdım kurbağaların senine, parıldayan ışıkları suya vurduğu zaman aksi gökyüzünde ki yıldızları andırırdı.
Kendimi karanlığa gizlenmiş bir yaratık gibi hissederdim, ışıklarına baktıkça ve beni uyandıran tren sesi az uzakta... Evet, evim burası olmalı, artık çok uzakta da olsa...
-Bayramları hatırlıyorum…
Babamla küs olan amcalarımın yeniden görüşebilmek için, tek barışma bahanesi bayramları, Kapı çalardı içeriye sessizce girip babama bakıp sarılıp ağlarlardı, sertti mizaçları ama amcalarım duygusal adamlardı.
Toprak yola bakan demirden parmaklıklı bir pencere vardı okuldan dönüşte uğradığım ve armut ve elma desenli eski tül perdenin aralığından gözüken bir elli beş boyunda, gençliğinin bana benzetildiği babaannem vardı ekmek kızartırdı... Evet, hatırlıyorum evim burası olmalı...
Anılarımınsa asla kiracı olmadığı, benim dediğim ve kavga etsek de kovulmadığım, apartmandaki ev sahibelerinin kiracı diye dışlamadığı... Sokağım vardı trafik lambasız, tenekeden trampet yapardım ay çekirdeği sapından çomak...
ve şairin dediği gibi tamda ibne dünyanın kıçına layık, ıslatıp ıslatıp sokacak büyüklükte değneklerin çıkarttığı gürültüyle mahalle ayağa kalkardı, çın çın sesimin karşıki dağlara çarpıp tekrar acımasızca göğsüme vurması, ağzıma dolan kan ve utandığım için elden alemden yutmak zorunda kaldığım ve hep karardığım... İç çekişimin yankılandığı yanık sesli türkülerimle ortalığı kaynattığım, annemin evde kalacak bu deliyi kim alır? Diye kovaladığı sokağım...
Ve benim evim elektrik kesilince gaz lambalı, kireçten badanalı, toprak damlı, çörteninden çamur akan ve her güz amcamla tepesine çoraktan saç yaptığım tahta kolonlu ve üç gözlü yaşlı bir amcaydı.
Belirli belirsiz karartılar vardı, ışıklar vardı göz kamaştıran yılanlar vardı kuşburnunun dibinde... Düşlerimde fersahlar oynardı evet bu benim uykum olmalı, benim sonum olmalı, bu dünyaya ayak uyduramayan bedenimin, infilak etmesi ilk defa pornografik film gören bir gencin hissettiği kadar tahrik edici olmalı, benim öyle bir ölümüm olmalı ki gören herkes imrenmeli...
Ağızlarının suyu akmalı ve ölmek için sıraya girmeliler evet her şey eskimeli, rafa kaldırılmalı küf tutmalı ve unutulmalı tıpkı çocukluğum gibi…
Ve benim evim elektrik kesilince gaz lambalı, kireçten badanalı, toprak damlı, çörteninden çamur akan ve her güz amcamla tepesine çoraktan saç yaptığım tahta kolonlu ve üç gözlü yaşlı bir amcaydı...
Nupelda...
21:40 21.04.2010
Ah…Nupelda.
Sen?
Zulamda sakladığım mülteci kadın.
Ölümsüzlük, seninle başlar
Oysa ayaklarınaydı,
Yüz sürmüşlüğüm.
Ah…Nupelda.
Yarı kıt anlatımlarındasın şimdi,
Çocuklarımın…
Oysa hepsine sen ol isterdim ana
Ah…Nupelda.
Sırf varya seninle yaşayıp
Seninle yaşlanıp ve seninle ölmek için
Oğlumun cüzdanında sakladığı
Tek hatıram, vesikalık fotoğramı çalıp
Verirdim,
Diyetidir diye varışlarımın
Ayaklarına…
Ah…Nupelda…
Şimdi bir asvaltın ortasındayım
Uzanmışım boylu boyunca
Üç beş, çabulcu çiğnemiş bedenimi
Kanım sızıyor, logar kapaklarından
Şehrin içine doğru
Önce karışacağım kirli bir ırmaga
Ve varacağım mavi bir okyanusa
Okyanus ki kirli ırmaklar arındırır Nupelda…
Sonsuz olacağım.
Nupelda…
Çocuklarımın sevdikleri kadınlara
Anlattığı masalsı kadın.
Kızımın adısın, şimdilerde
Taşınacaksın kuşaktan kuşağa.
Ah…
Nupelda…
Yasak meyvemin ağacı
Ben ölüyorum ama sen
Unutulmayacaksın,
Nupelda…
Ne Güzel
Yüreğimdeki yangını
Görmedi kör olanlar
Beni ahrazlar anladı
Birde deli olanlar
Yalan dedıler varlığıma
Şairler ozanlar
Baglamada çalınan ses oldum
Gıdenlere kandım yas oldum
Oysa türkü, türkü dillenmek
Ne güzel.
Nasılda...
Nasılda karardın ey gamlı gönül
Gözün nuru, sönünce
Kanat saldın göğe erdin
Önünde diz çöktükçe
Gitti şimdi akıt kanlı yaşını
...
N.Ç On üç yaşında
yetmedi...
somali de doğan bir kız çocuğunu,
sünnet eder gibi,
hislerimi...
façaladılar bacak aramı,
falanca mahkemenin, filanca yasasının
OHAL de d bendinin/ o.çocukluğu maddesine göre.
beni...
berat etti ırzcıların, oyunlarıma akıttıkları,
menileri.
suçladığıysa üreme organımdı,
savcının elindeki tek delili.
parçalandım!
duymazlığın cehaletinden.
işkencenin çok türlüsü var
seninkisi fikri asmak,
filistin askısına,
Filistin dedimde ölüm geldi aklıma.
ne sandın sen karşılaşmamızı?
tesadüfler zincirinde halkalaşmamızı
...kucaklaşmamızı, 13 yaşında...
saçma sapan 28 yasında,
aptal aptal 29 yasında
ümitlerim kaçıncı uykusunda?
devlet, tacizlere vermiş avratlığımı,
30 yaşımda...
Morfinsel bir aşksın
Altın Vuruş
Hiç bu kadar arzulamadım seni,
hiç bu kadar.
Yokluğunu damarlarıma zerk ediyorum…
Sensizliğin bağımlısıyım,
hücrelerimde dolaşan maddem.
Son kez gezdiriyorum,seni,
topu, topu üç okkalık bedenimde…
Bu seni son vuruş.
Bu seni son dolaştırış damarlarıma...
Seni, düşleri,beynimi,patlat diye…
Hiç bu kadar özlemedim seni.
Hiç bu kadar…
Ve yalvarmadım hiç,dön diye!
Mevsimsel
Mevsimsel yaşamayı öğreniyorum
Yazın, açık saçık
Kışın örtüsel...
Sonbaharda deli takılmak,
yatmak akıl hastanesine
Baharda hercai olmak güzel
Böyle yaşarsam eğer
Ölmeyeceğim.
Meryem
Bu Meryem’in Tanrıyla son yatışıdır.
Bu güneşin bakir bir tarlaya son bakışıdır.
Şimdi babanın son damlası, Meryem’in,
Yanaklarından mı süzülsün?
Merak
Hep asıldı cümlelerim
Beklenildi kurtuluş, gelse alsa diye
Cellat elinden.
İnci olmak değil derdim
Yosun tutmuş bir istiridyeyim
Denizin dibinde
Kimse bilmez içimdekini.
Sığ denizlere açılan gemiler
Gördünüz mü yunus balıklarını
Ya deniz kızlarını?
Ay dünya ile sevişen bir yıldızmış.
Şahit oldum kararınca hava.
Önüme kuru ekmek sunulur amma
Su gerek yutmaya
Mavi Bir Ölümdür Düşlediğim
Mavili ölümler düşledim
Hayat verirken düşlerime
Göz bebeklerinde...
Mavi zulümler düşledim
Sensiz gecelerde...
Ağlamaktı payıma düşen
Beklemekti payıma düşen
Mavili ölümler düşledim
Ölüleri imrendiren...
Masal
Tut düşlerın elınden, bana nınnıler getır.
Hatrı bıtır, sevdayı yıtır alacakaranlık kusagında
tacizsel bır oyun baslat mesela
orospuların cocuklarıyla...
El el ustunde kımın elı var
... ödul olarak soyadı vaat et
mesela, baba vaat et.
Annecıgının sana buldugu gıbı.
Korkusuz düsler getır.
Sıg sular getır,
yuzenın cıplaklıgını yuzune vuran.
Gunahlar carsafa dolasırken,
soy benı anadan uryan...
Mah...
Bu basık Akdeniz akşamında, mah yüzün geldi aklıma, tebessüme gam düştü. Zerdüştün ateşine mavi düştü, al düştü. Sel oldu bentler yıktı, sana akıttığım yaşlar,... Gayrı meşru bir sevişme, acemiydik sakardık bocaladık sonra? Sonrasında tekmeledi yokluğun karnımı, kalbimi tekmeledi. Döndüm de ayrılığa... Hicivli bir akşam dı seni... Baldırı çıplak, sefalet içinde beni... Bırakıp gittiğinden beri... Genizimden ağzıma kanlı bir ah! Düştü.
Kusursuz
Sen o kusursuz altin zirhin icinde
Pasli bir askerdin.
Kim vurduya gideceğiz
Oynamak yerli yersiz delinin biriyle
Gel denildiğinde gelen,
git denildiğinde giden
Bir köpeğim
Canım kan çeker.
Toprağa gömülmüş bir kemik arıyorum.
Kasaptaki ciğere nispet
Kokuşmuş o kemik.
Dön arkanı diyorum
Yalnızlığıma…
Bizi arkadan becerecekler
Sonra gömecekler
Bizi böcekler yiyecek.
Yüzümüzü görmeyecekler
Bizde bilmeyeceğiz
Bize tecavüz edenleri…
Işığa sinen böcekler
Kan kokusuna doluşan böcekler
Hoşçakal tam vakitli gelen ayrılık
Hoşçakal garip ve acayip sevgim.
Şimdi daha iyi anlıyorum,
Çocuğuna yetebilmek için
Orospuluk yapan kadınların
Hallerini…
Hadi dön arkanı ayrılık
Bizi arkadan becerecekler.
Faillerimizi bilmeyeceğiz
Kim vurduya gideceğiz.
Dönmemek üzere.
Kibritçi kız
Ben, senin o çocuk parkında
Bulduğun kimsesiz çocuğum
Hani gelecektin akşam olmadan
beni almaya...
Hatırlarmısın, kibritci kızı?
Çocukların masalında
Bir kibritte ben çakıyorum,
karanlıklara
Kızıl
- Kızıl elmam, hürriyetim.
Mor dağlarım var benim,
Seni doruklarıma,
kanat takıp uçuracağım.
Lâkin Tanrı değilim.
- Ucuz bir şarabın tadı gibisin...
Ağzımda gerklik bırakan,
...
Oysa ben sana kanat yapmıştım,
uzattığın saçlarımla...
Karam, üzüm bakışlım
Kızıl bekaretim...
ergen sevgilim.
Kıyamet Kopacakmış
Vakit tamam oldu aylardan Kasım,
Sararan son yaprakta düştü toprağa
Düşlerim muallâk, beynim ahu zarda
Kıyamet kopacakmış derler neredesin?
Sen olmadığın zaman ki
Sabahları çok özlüyorum
Düşünmeden uyuyup uyanmak ne güzeldi
Varsayımlar yordu beni, acabalar tüketti
Kıyamet kopacakmış derler neredesin?
Kırmızı olsun
Ayrılığa renk verecekse kavuşmak,
kırmızı olsun!
Katil İsrail
Kurak bir topraksın yeşeremeyen,
Sönük ışıkları şehrinin, eğiktir başın
Karışmış toprağa kanı, Musa'nın
Bumu senin İnancın İsrail?
Azapları tadıp, çıktığında Mısır dan
Acı nedir biliyordun İsrail,
Kölelik halkası boynunda iken,
Ölümleri soluyor dun İsrail!
Tur Dağında umudun ışıktı
Çaresiz bir kabileydin, sesin kısıktı.
Özgürlüğü vaat edenin topraklarına,
Tohum değil ceset ektin, İsrail!
Göğümü deldin sen, çocuk sesiyle.
Davan değişti mağrur sun şeytan kibriyle.
Firavunu yıkıp, Kızıl Denizi geçerken
Kan dökmeye yemin mi ettin İsrail?
Takatsiz bir imandır kalbinizdeki
Kara bir mühürdür alnınızdaki.
Siyonist kurşunlarla son çizdiğiniz.
Bir çocuk cesedinin resmi İsrail!
Sen döküyorsun kanları, dünya içiyor
Taze bedenleri sofralarda meze yapıyor
Bebek çığlıkları çok mu pahalı,
Söyle Kaça satıyorsun İsrail?
Gazze bombalandı ağır yaralı
Kimdir bu senaryonun yazarı.
Kudüsü kapatıp Mescid-i Aksa'yı
Rehin almak marifet mi İsrail?
Zamanın daralıyor, nefesin hasta
Döndükçe bak dünya nasıl titriyor.
Başı kopmuş gün yüzlü bebekler yerde.
Sen hep taze et mi yersin katil İsrail?
Karınca
Anne olumume gul serpti sevdiklerim.
Anne beyaz bir un cuvalinda bize erzak tasiyan o karinca iste en cok o agladi harcanmisligima.
Anne sahte olulerle ayni mezarlara koydular bizleri.
Bizlerdik kokan.
Onlar curumedi.
anne esmer bir karinca korudu beni. Ekmek tasidi geceleri...sana sigara bana ilac.
Kirli camasirlarimizi bile o yikadi mesea.
Anne gozleme yaptiginda neden hep onu anarsin.
Her gozlemede gozlerimi hayta bakislarinda oyarsin...
Anne bu yil gecti..
Anne gecen yil gibi...
Anne ben o karincayi cok sevdi
O bana agustos bocegi derdi
Siirlerimi sevdi,
Turkulerimi
... birde yesil ordegi.
Anne bekleme karincayi, takildi bir seker tanesine erimeye gitti.
Karalama
ruh;
Elimde kurşun kalem,
gel sualin yazayım
Cevap vermez dilimi,
ateşte mi yakayım?
Uzun uğraş sonunda,
meziyetse yaşamak
Neden nefesle değil,
nefsimle dolaşırım?
Bu cezanın yükünü eğermiş urgan mı alır?
Benim ağır bedenimi suçlarımı o mu taşır.
Ustanın elinde çırak, uzun mesele eğitmek
Neden eğitilmek kolay, eğitmek zor zanaat?
Şimdi oturmuş insanlar modern kavgalar peşinde
Hepsinin de tek amacı birbirlerini alt etmek.
Benim gibi düşünmeyen bana düşman mı olmalı
Anlaması lazım değil, tok uyuyanın açları.
Sanmak en büyük hata...
Ulaşmaz bir sonuca.
Ben sanıyordum ki, sizleri...
Boş konuşulan söz safsata,
Boşa yazılan karalama.
...
Mana;
Kalem kağıda dokundu
Önce bir siyah leke, nokta oldu
Sandim ki böldü,parçaladı duru tertemiz beyazı
Lakin kalem kalktığında kağıttan
Okudum dunyayı o 'kara' yazgidan
...
ruh;
Sandı ki kağıt kalemi, iyi işler işleyen
Üzerinde dolaştıkça lekelendi garipten
Duru, temiz beyazın hayali değildi bu
Kim ister ki yaftalığı, temız dolaşmak varken...
Kara
kara bir düş doğurttum
çatladı dudağım çatladı kurak toprak misali
bir damla suya hasret
çığlığıma uyanmadın.
Ben ona çatladım.
dalında sancı çeken bir gonca gibi
çekme ellerini, gözlerini hülyasındayım gitme!
bu aşk Molotof kokteyli sevgilim
parçaları ciğerime girmeli.
kara koydum senden sonraki şiirlerin adını
kırdım arın şişesini Nesimi gibi. sertleşen hırsımı
namusuna dayadım zorladım.,
kırık bir kalemle de ancak bunlar yazılır
böğürüyorum, boynuna bıçak dayanmış öküz gibi,
beni kime kurban ediyorsunuz?
anlık sevişmelerin serserileri.
beni neye kurban ediyorsunuz?
öğür hadi!
al, kus. Kara, kus
…
sağır bir çığlığın, sesi kadarsın.
Kan Revan
seslendıler de,
ses yoktu ölülerinden
taze karlar yağmıştı üzerlerine
halkımın kızları çıplak...
halkımın çocukları aç...
halkım kan, halkım revan...
ve Ankara Sakarya Meydanında
güller satılıyordu, sevgililere.
Sanki izlediğim bütün sevgililerin yüzlerini
ben çizmiştim,
hepsi utanıyordu, biryerlerinden.
Ama onlar bana benzemiyordu.
en azından sevebiliyorlardı,
delicesine.
...
Kahkaha
Kahkaha atmanın, sürtüklere
yakıştığını enjekte ettiklerinden beri,
En büyük gülücüğümdür, tebessüm...
Kahkaha atmak istiyorum.
Kim bilir, belkide sürtük olmak.
15 Eylül 2014 Pazartesi
İstiyorum
Kayboldum...
Her yanini isgal etmisler sevgili.
Senin mahkumlarin hep suclu.
Daragacinda bu bicare sallanir.
Benim mezarim bile sana uzak olacak.
Benim adim hep o yasak meyve
Istiyorum senle bir sabah seher vakti,
evine gitmeyi unutmus aylak yildizlardan toplamak.
kadınlarına pahalı eşyalar almak için satmak.
bu veda vedaların en ağırı
bu busenin şehvetinden kan damlar
...
Ben gittikten sonra kiymetim bilinmis.
Neye yarar.
İnsanlar
Alçak kaldırımlara dayalı yüksek binalar, içlerinde süs niyetine doldurulmuş insanlar...
Yüksek sadakati alçak tavanlı odalarda arar, alçak insanlar...
Yasama, yürütme ve yargısız dır bende sevdalar, ne kıracak kalemim nede asacak darağacım var...
İnsancıklar
İnsanlar tanıyorum.
tanıdıkça,kendimi çiziyorum.
Bazen içlerine giriyor,
bazen seyrediyorum dışarıdan.
Ayni dunyada yasayacak kadar guvenirken gündüz,
gece kapimi kilitleyerek uyuyorum,
insanlari taniyorum,
Umutsuzluk içinde.
Belki o insanlardan biridir dedi; Insancıklar içinde.
İlla
Ayyaş sofraların, sarhoş adamı.
Oynak akraba kadınlarının, akraba sevgilisi.
Ama elleri, illada annemin tırnakları
kırık elleri...
Sırtımı kaşırken acıtsa bile...
İhtilal...
Neoklasik, popmodern aşklar.
metro seksüel erkeklerde, korunma telaşı.
salak aklıma HIV bulaşmış,
yeni yetme bir Türk erkeği kadar, habersizim...
Atın ölümü arpadan olsun diyen,
.mcık ağızlı serserileri, at tepsede kurtulsak.
Yada ihtilal olmalı üstadım,ihtilal!
İdare fitilli mum bacaklı kadın
idare fitilli dilli, mum bacaklı kadın, çok fenasın.
bir üşütür bir yakarsın,
karmaşık saçlarında kaybedersin
yalpalarsın beni dalgalarında.
sert sert kıyına çarparsın,
öldüm kadın...
öldürdün beni.ama bende altta kalmadım hani,
aldım şehrin tüm pisliğini
gözlerine akıttım...
İçlerinde
İçlerinde biri vardı,
Haberi olunmayan
İzlerde...
Saklanılan.
Ve
biri vardı?
Düşünülen…
Habersiz…
Gidişlerde
özlenilen,
Sanmıyordu bu kadar
özlendiğini
Giden…
Beklenildiğini
Kendine
yeniden,
Yeniyi kurarken...
Biri vardı ki
Yürekten…
Kan damlatırdı içlerine
Giderken…
İç ses
Demini aldı çay sıcacık sobanın üzerinde, bekliyorum dört gözle gelecek diye, kar eriyince çörtenden aşağıya, kolye olmuş çatımıza buz sarkaçları, elimde kürekle düşürdüm yere, korktum birine zarar verir diye.
tez gel beklemesin çayımız, tat vermez ağız acıtır.
Tahta kapının önünde kürek...
Kömür atıyorum, yansın soba üşüme diye
Sevişirken seninle ısınmalıyız.
Sen az konuşuyorsun, ben çok...
Kızıyorsun...
Sen kızınca ben düşünüyorum, düşününce de kızıyorsun.
Kıskanıyorsun...
Daldığım kuytuları ve hayaletlere teslim sanıyorsun anıları.
Valizini unutan yolcu misali, uzaklaşırken otobüs terminalinden farkında olmuyorsun ne yitirdiğinin, ta ki varacağın yere inene kadar.
Şemsiyesi olmayan bir adamın yağmurda kaldığı gibi, şaşkın ve ıslaksın her zaman.
Yada sabah evden çıkarken cüzdanını unutan, dolmuşa binip yol parasını vermek için elini cebine attığında ki insanın unutkan halisin.
Deli deli akan bir çeşme gibi akarsın, kıçına burmayı sokturan. Ahlama geçti Nisan…
Gelmeyecek artık bu bahçeye bahar, dererken güllerimi artık kanamayacak ellerin.
Gitti mihnetli sevda, sustu dilin…
Ben avareydim, prangalı kalamayan zincirlendikçe gördün nasıl kendimi parçaladım.
Kanadıkça ben, sende kanadın.
Kayanın kovuğunda biten otun bile bir sahibi var…
Geçmişim acıtsa da seni, aslında senin kendinden yana olan korkuların var
Dramatik anları imgelemek kolay, zordur çizmek mutluluğu ve içine iki çocuk gülüşü koymak...
Sana göre suret çizmekTanrının işi.
Sevmezsin gürültüyü…
Arkadaş sohbeti, diyorsun ki; '' benim halim perişan''
Beni çöpe atılan bir tabure gibi düşün, eskiyene kadar kaç kıçın kahrını çekmiştir gariban…
Hurafe
Buyudu elleri, gözleri buyudu ayriligin ve araya bahaneler girdi mesafeler girdi uzaklasmaktan da öte bir ırama kök saldi icimde. Ben, hep geldim
Sen, görmedin
Ben, hep gittim.
Sen, yol vermedin ser verdi de yüreğin,
sevgi kusmadı ağzın. Icimde çöreklenmiş bir yılana döndü büyüttüklerim, sen bu sehırdeydın ben bu sehırdeydım. Turkuler söyledik, şiirler söyledik,masallar okuduk sonra hurafeler... Sustuk. Lanetlediler ısmimimizi sonsuza kadar büyücüler anılmayalım diye.
Hoşgeldin...
Hissedebiliyor musun,
gecenin, ironik dokunuşlarını?
Alabiliyor musun, kazandığın paranla,
içinde kalan çocukluğunu?
Ben, önümü göremiyorum.
- gömdüğüm geçmişimi,
mezarından çıkartmaya,
korkuyorum...
DNA testi sonucunda,
dokunsal uyuşmazlıkların bana ait
olmasından.
...
Kanatsız bir kuşum ben,
savrulurken uçurum elası gözlerinde,
tutunamamaktan.
Yere çakılırsam eğer,
kırılırsa hayranlık duyduğun boynum.
sen kapat gözlerimi ki açık gitmesin.
Senin dokunduğun o göl,
gece titriyor, demiştim ben bir şiirde.
Ama onu sana dememiştim,
gecti onu dediğimin, zamanı.
bitti sürdüğü zevki sefası.
Dedi ki; Ben kendi gözlerimde kayboluyorum.
Dedim ki; ...
Dedi ki; Hiç bir kadın, beni böyle güzel doğuramadı.
Dedim ki; Hoşgeldin!
Dedi ki; Annemi inkardayım.
Dedim; tövbe de...
Hoşcakal...
Yollar, yaklaştırsada seni bana
Düşünceler, imkan vermiyor
buluşmaya...
Utanıyorum, sana
üç beş kelam yazmaya
hoşcakal, muştu bakışlım,
hoşcakal...
Gidişlerde mi kalır hep,
bu deli aklım.
Sen gideli, ben avare...
Mecnun ve şaşkın...
Unutmaya yeminmi ettin,
muştu bakışlım?
Hoşcakal, badem gözlüm
hoşcakal..
Göğü delsemde artık
yalancı adım
kan damlıyor içime acılardayım
Çiçek veren dallar gibi
sancılardayım
hoşcakal, badem gözlüm,
hoşcakal...
Bu şehirden gitmek,
koymazdı bana
Senin o gül hatrın olmasa.
Kan damlar içime...
Korkularımla...
Hoşcakal, badem gözlüm hoşcakal
...
Hiroşima
Parmak izlerim şahit
tırnaklarımdan damlayan
kanlara...
Bir gökyüzü çizdim, bulutu ağır
Günü gri, sağır sabahlı
Hiroşima' ya...
Hışır hışır
Ne zaman saçlarıma sıcak bir insan eli değse
Yağmur olup yağıyorum…
Hışır… hışır…
Hey
kaybettim seni,masalları okurken
düşlerimde Şah meranla oynadım
Akıttı zehri elemi içime
Uyudum ne kaybettiğimi bilmeden
ben batırdım doğan güneşi
balçıkla sıvadım.
bir aşk düşledim ben olmazlar dünyasında
deliliğe vurup
hülyalarda oynadım
şimdi sana sol yanımı dayadım
ve cana susadım
sana umma olurken, doğum telaşıyla
İsmail misali adandım
azat etme kes beni
Halvetin kurulduğu gün.
Senin altın yolun, bana sırat...
Senin ebedi mutluluğun,
bana berat...
_ şimdimi geldi, bu ilham?
_ evet hem de daha yeni
_kurumadı ayağının çamuru
_geldiği gibi uyudu
_ses etme
_yüreği yaralı
_yeni gırdı içeri kanlar dökerek
_ uyandırma
_uyandırmayalım
_ daldım düşlüyorum
…
sorguya tutmayalım
her yanı kahır
azı gıda yok otursa karnın doyursa
ben...
_ çok güzel
sorgusuz
sualsiz
giderse de ağlama
üzülür
söz ver
ben gidersem ağlamak yok
…
sondakiler bana mıydı?
Evet…
_ neden gitmeyi aklının bir köşesine hapsetmişsin?
çünkü hep gönderilmişim
biz senle olmasak ta dokunuşta
bir düşe dalalım uykuda
saat on iki yada yarımda
ha gün, ha öğle
ha gece
ha üşüten kış
ha yakan yaz
söylemeyelim kimseye sırrımızı
biz seninle
Olur ile olmasız
Hızır…
ölümsüzlük ararken kaybolduk
sonra bulunduk
ölümsüz olduk
sadece gülüşüme tutunda gel
içten gülerim ben
içlenme diye
bizde öksüz oğlan çiçeği sizde berfin
_büyülendim
bana berfin kurut bir şubat gününde
öksüz oğlan yada kardelen
sen büyüt o öksüzü hiç üşenmeden
susmuştu kalem, yine heyecanlandı
ne diyeceğini bilemeyen afacan bir çocuk misali
kelimeleri boğazında kaldı
hey… Dedi dağlarına, kalbinin
dağlar şaha kalktı
oysa ses, yeterdi
hey!
_ne güzel döküyorsun içini
_ sen gelene kadar lâldim
… yazıyorsam
anahtarsın kilidin
hanı demiştin ya zindanda öpüşülür mu
...
evet
evet
öpüşülürmüş
yeni anladım
şuan kalbim kanat taktı sana uçacak
dizlerim titriyor yinemi hayal
çakıl tası dizeyim
Hansel İle gratel misali
belki ay çavarsa kaybolmayız
...
ses ver hey…
Helalim de demesen...
Ey siyah!
Boya hadi bahtımı daha da karanlığa.
Kalmasın beyaz adına tek bir nokta
Tüm yaşanmışlıkları al git,
ne var ne yoksa.
Ey siyah!
Daha da boya bahtımı
hükmet Dünyama.
Ben anlımı koyarken secde denen huzura
Utanmışlığımı bir kelimeye bağladım.
Helâlim de demesen ha!
Nasıl bakardım dün gece Allah'a?
İşkenceye çek bedenimi Filistin askına as beni.
Kızgın demirleri sok ha canıma canıma...
Çıkarken iniltilerim semaya.
Helalim de demsen ha!
Nasıl bakardım dün gece Allah'a?
Ezanlar okunuyor çınlıyor imansızlık kulağımda
Titreyen iki bacak üzerinde Dünya
Abdest aldırdım günahkâr tenime
Uzun zamandır da anlım değmiyordu secdeye.
Ruhum titreyerek vardı huzura
Aşkım koydu anlını utanarak secdeye
Ruhum irkildi gözüm kaçtı Allah' dan bu gece
Seninle hayatı sevmeye başladım ha!
Helalimde demesen
Nasıl bakardım Allah’a?
Bugün ne şarkı ne besteyim
sûra üflenir kıyameti beklerim.
Bir kaç gündür serseriyim ha!
Fakat bana göre değil bunu da bilirim
Kırgınım hasta olacağım eziyet çekerim.
Helalimde demesen ha!
Nasıl bakardım bu gece Allah’a?
Uyuyamamak ne kötü
Üç saat uyku yetiyor bana.
Şimdi sessiz ve huzurun doruğunda kainat.
Felç olmuş gülüşler
Linç edilir ayaklar altında insanlık.
Dua yolladım bu gece
Senin için Allah'a...
Belki düşer birazdan
uyurken kırağı misali şakağına.
Sabah uyandığında ıslaksa anlın
Sana sevgimi duaya sarıp
Göz yaşımla yolladım.
Uzun parmaklarının aksi düştü secdeye,
Ben anlımı ellerine dayadım.
Helalim de demesen ha!
Nasıl bakardım bu gece Allah'a?
Bazen ayaklar cehenneme saparmış.
İlahi aşkın yolu beşer aşktan geçermiş
Elleri don göz akları akmış
Allah’ ı anlık gecelerde satanlar
Ölüler değil yaşayanlarmış.
Helalim de demesen ha!
Nasıl bakardım bu gece Allah'a?
Kurt düşecek içime bu lafında olmasa
Kayacağım çekinmeden ölüm denen huzura.
Bedenim muhtaç merhamet cimri.
Helalim de demesen tüküreceğim yüzüme.
Oda karanlık Ay vuruyor gözüme.
Ellerimde iç içe geçmiş
senden hatıra bir çift çorap
Ayak izlerin dolduruyor göğsümde ki boşluğu.
Bak o bile sımsıcak sarıldığı eşiyle.
Yarım kalan duam aç nefisler
Ve utanıyor muhtaçlık dilenmeye.
Helalim de demesen ha!
Nasıl bakardım yegane sevgilimin yüzüne?
Miraç gecesi dilendiğim
Bir parça helâl pişmiş sıcaklıktı.
Ama sadece hayrı şer olmasın bundan gayrı.
Bu gece cin ayrı uyur şeytan ayrı.
Helâlim de demesen ha!
Nasıl bakardım...
Çırılçıplak üstüme yatan sabaha.
Kokun aksidir soluyuşların
Vicdan mahkemesinde berat çıktı kararım.
Habibim derken beni parçalıyor
Senin kalp atışların.
Helalim de demesen ha!
Nasıl bakardım bu gece Allah'a?
Sen hacer-ül esvet taşı.
Ben musalla taşı.
Helalim de demesen ha!
Yanmaktan korkum yok.
Çarpıp kapılarımı gitmek yok.
Ben susunca Allah konuşur.
Şeytanımsa sevaplarımla boğuşur.
Helalim de demesen ha!
Nasıl bakardım Allah'a?
Sana ve yavruma...
Sevgim büyük sevgili!
Duy beni!
Yetim yüreğimin iyilik sever sahibi.
Ölüm solur yavrucağın
Zulüm güler eseridir ağıtlarım.
Seni biliyorum...
Gel diyorum...
Arşa çıkmadan canım.
Helalim diyerek ha!
Bağrına basarak ha!
Anlımı yere değdirmeden..
Dostu düşmanı güldürmeden...
Gel ey sevgili!
Ben beni öldürmeden
...
He ce le rim
Ne diyor, ne demiyor
kime hitab bu kelimeler?
Ben Tanrıyı her dili anlar bilirim.
Neden bilmediğim dilde,
yakarıştayım he ce ler...
Halimce
günahsa da işlediğim, arındım.
isminse de zikrettiğim, avundum
bakar iken kem gözlerde vuruldum
senin gibi, seni feda etmedim.
ateşime su döktüler sönmedim
benlik denen o sürüyü gütmedim
kınalanmış kurbanlık bir koyunken
haktan gayrısına kanım dökmedim.
özümde yudular acılarını
temıze cıkarttılar bacılarını
ımam, müftü, hacı hocalarını
sıratta gördüm de selam etmedım.
yazılan yazgıyı, özetlediler
ak rengime kara sürüp gittiler
şehvet kasığında şarap içtiler
onların, deminde sohbet etmedim.
saft tutarak namazıma kıldılar
abdestlerin kanım ile aldılar
akılların yaşım ile bozdular
cahil fikirlere öğretemedim
ben salındım, aşkın darağacında
bilmem ahım kimin salacasında
bunca nıfah, nızahlar arasında
kafir kalpler ile şirke gitmedim
hakıkatın sırrı ne dır ey kalem?
mağrifet mıdır seni yazıp çizdiren?
cennet dedığin de biter mi diken
şeriata ince boynum eğmedım.
taşladılar, beni kuyu içinde
şimdi uyuyorlar huşu içinde
bir arefe bir bayram neşesinde
vicdansızın ellerini öpmedim
sır çözüldü, sicim sicim eğrildi
o, ipek boynuma urgan geçirdi
sevdiklerim hep sıraya dizildi
vurdum da tekmeyı, minnet etmedım
satışa verdiler, anılarımı
sebepsiz vurdular yarınlarımı
istemedim tokun meyvalarını
açım dıye gurursuzluk etmedım.
har oldum ates ile kavruldum
duman oldum yucelere savruldum
bir gül oldum bahar ile doğruldum
diken verdim ciğerimde, derildim...
...
Günaydın anne!
Dişlerken etimi sorgular, bu gece
Sen eskiden kalma günlerin,
Düşlerinden anne…
Çaresiz sözler, anlamsız tümcelerle
İnandırmak isterken kendimi cana
Sen azda olsa, unuttun mu acıları
Uykularında?
Hani kızdıkça, beddualar ederdin ya
Bak duaların kabul oldu sevin
Sevin yuvasız…
Sevin düşsüz…
Sevin evsizim, sevin.
Ben de sana ninniler söylemek isterdim ama?
Senin başın, benim göğsüm olmadan da
Nefes alabilmekte anne…
Şimdi bu soğuk yatakta,
Vicdana teslim ederken yaşlarımı
Adaletsiz yargılanır mı kötünün
Dünyasında anne?
Şimdi huşu ile uyumaktasın
Uyandığında yastığımın altına bak anne…
Sana biriktirdiğim yaşlarımı bul anne.
Onlarla borçlarını öde.
Gün ışığını serperken
İşve ile toprağın göbeğine
Kâinat uyanacak sessizce…
Sakın, yaş akıtma yasıma
Birazdan boyanacak zaten siyah beyaza
Beni öldürdü yalın ayrılık
Sessizce yan odada
Uyan hadi sabah olmakta
Ekmek arabaları ekmek taşıyor
Günaydın anne!
Günaydın
Günaydın! demek istiyorum
kaldırımda ki serçeye,
çay ısmarlamak,
sabah sabah duvara tırmanmaya çalışan karincaya,
La Fontaine den daha guzel masal yazmak...
Günaydin!
Beni gördükçe gülen simitci abla,
dolmuş şoförü amca,
sevgili durak, gunaydin!
Gri
Sırılsıklam elbisem, yeni boyandım.
bu tualde ne işim var?
su sızıyor, kafa tasımdan,
yerdekı halıya
o kadın şöminenin önünde bana bakıp,
ağladığında.
Bu sür realist bir ressamın işi olmalı,
bela etmiş başıma bitmeyen karanlığı
Fırçasında şekil almış hayallerim
ailesine yeni veda etmiş, ölü gibiyim.
Üşüyorum...
Sebepsiz yere din, ahlak kurallarını ihlal ediyorum.
Rüyalar görüyorum, yüzsüz cellat...
Asar rengarenk iplere, beni
Pastelim...
Griyim...
Necip Fazıl a inat bende bir rengim.
Şu yağan yağmura tutunarak
toprağın altından,
sürüne sürüne, anneme varmak istiyorum.
Gözlerinin
aynaya bak!
ayna ya ama...
gozlerinin dokundugu,
huzur buldugu ne varsa al icine,
bebeklerinin ve tatmin et organlarini,
mezarlik kadar kara...
derin...
Ve cokca ölü yutan gözlerin...
Gölge
Gölgesiz kaldı gece,
mecburen soyunmak zorundayım.
İki ırkın kanıdır damarımda ki,
İkisine de yabancıyım...
Ne yani kınar mı beni el alem,
çıplaksa ar-ım...
Ve kirlenirmiyim, üzerime basan ayaklar
çamurlu diye...
Fukara
Ne oturursun saç baş yapağı
Güzellik sende, endam sende.
Git banyoya saçını tara.
Kısa bir etek giy çık pazara
El nereden bilecek cüzdan fukara.
Sen gez sokaklarda salına salına.
Firar
Tut katip seceresını,
tut fırarı aşkların.
Edebılırsen de zaptet, beni.
Vur duvarına, tek kişilik kogusların ardındayım...
butun ayıpları, yargılayın!
Kırdım kafa tasımı fikri firardayım.
Fesat
Bir dua başlat besmelesiz
cin işinden, şeytan işinden
bir satış başlat ihalesinin
ayrılığa kaldığı...
...dön kuru duvara için fesat
kulakta vesvese, yürekte haset
sadece çürüyen mi ceset?
ölüm, ölüm kokmaktasın...
Evrimsel
Bir çözüm bulmuşlar, pek bir evrimsel.
Yaşayıp yaşatmak, yeni bir yaşam şekli
Duygular kobay, şiirler deney.
Aşkı klonlamışlar
Gayet evrimsel…
Üç gün yaşıyorsunuz, dördüncü gün ücretli.
İnsanlar kalp kırmaya amma hevesli,
Gözyaşı imzalı kendi ateşli
Aşkı güne sığdırmışlar gayet evrimsel
Sahip çıkanı yok, öksüz güfteler
Herkes kendince şarkı besteler
Dün burada el eldeydiler, şimdi neredeler?
Aşkı güne sığdırmışlar gayet, evrimsel.
Eskici
Eskiden kalma bir şarkı var avucumda
Solmuş fotoğraflarım ve
Silik suretlerim…
Eskiden de eski küf kokan eskilerim
Var… alan yok mu?
Es ki ci…
Işığı görüp kaçan böcekler gibi
Kaçan korkak sevgilerim var
Alacalı, siyah beyaz yalanlarım
İnkar eden dillerim
Kırık ve anlık yaşanan gecelerim var
Alan yok mu eski?
Es ki ci…
Varsa alırım unutulmak isteyen her anıyı
İyi yede müşteriyim kötüye de
Varsa bodruma kaldırılmış,
Çelik çomak, misket, dalye.
…
Fotoğrafta kalan çocukluk
Yada kaçtığınız yaşlılık
Satan yok mu?
Es ki ci…
Elde nasır alırım.
Yüzde çizgi, derin
en derinlerinden ayak kaysa
İçinde kaybolacak kadar.
Borç senetleri, haciz kağıtları
Yada reddi mirasla reddedilen
Baba,ana evlat hakkı
Satan yok mu?
Es ki ci…
Boşanmış kız gelinliği,
Çöpe atılacak dost hatırı
Unutulmuş eski bayramlar
Çocukların ellerine sürülen
Kınalar…
Hal alırım, hatır alırım
Varsa tavan arasında merhamet alırım
satan yok mu?
es ki ci…
sus…alırım
pus…alırım
suç…alırım
vicdan alırım
çok paraya insanlık alırım
kalmadı mı?
Es ki ci, geldi hanım!
Es ki ci…
En çok annem özlemiş
Şimdi açıkça terk edilmişliğine mi ağlıyorsun yoksa hırs mı seni karmaşık duyguların içerisine iten
Ne ye ulaşmak derdin en mükemmeli yok bunu bile bile hayal kurmak bedava diye mi bunca acı
Bedel ödetmiyorum, yalan söylemiyorum ben iyi bir insanım diye mi kalbini ovuyorsun, kaybetmenin köküne indiğinde merhamet; içimde kedi ya da köpek beslerim, insan ararım yal vermek ya da su vermek için hep hak ararım hak; hak edilmeyene verilmekten yoruldum, yorgunluk; boşa çabalamanın sonunda hissedilen hissiyatım.
Neyse köküme dönelim salaklığıma ya değerini bilmiyorsun dedi; ya da sen değersizsin.
Kimin neyi söylediğinin ne önemi var ki şimdi terimsel sözcük yazıp bu yazıyı süslemek isterdim, sırf sen sözlük arama diye basit ve yalın bir dil kullandım, çünkü cahilsin bilirim…
Enikonu saçmalıyorum anladığın, sırtımı arkamda ki sandalyeye yasladım, vay be! İlla yaslandığın şey bir insan olmak zorunda değilmiş bir sandalye bile bu işe yaraya biliyormuş, anlayacağın bu sandalye senden daha delikanlı çıktı.
ben her zaman geçmişime ağlarım çünkü insan, neden mi insanım? fıtratım böyle, gittikçe karmaşık hayatlar çekiyor dikkati cahil birine gönül vermek diş çıkartmış bir çocuğa meme vermek gibidir sız hıç dişleri çıkmış bir bebeğin meme ucunuzu ısırdığında ki acısını bilir misiniz? Hem karnını doyurur hem de ısırır, sevgili bulmuş benim sevgili arkadaşım kendince kurallar koymuş kuralsız hayatına, hiç mi geriye dönülüp bakılmaz hani sana bir harf öğretene kırk yıl köle olmak merakı ben demekten yorumdum.
Herkesi sevmek: aşk değil bendeki.
Annem onu çok özlemiş yaşlanıyor annem bugünler sık sık şekeri yükseliyor herkese onu anlatıyormuş; lafı geliyor bana annem anlatıyor; ’’ akıllıydı iyiydi en az kaymakam olur’ ’annem sunu bilmiyor, nankör oluşunu ve kendi hatırının yeni bulduğu manitasının hatırından daha hatırsız olduğunu ya da neyse yazayım dedim.
Kadınlardan nefret eden bir insanın kadın sevmesi ilginç bir şey, âşık olması ruhundaki canavara yem etmesi, size yafta vurması komik olan gençliğin en ateşli dönemlerinde kobay gibi kullanılmak, seni doğruya çekeceğini söyler sen bulanık bir zamanı yaşarken karşına çıkar size öğüt verir der ki sen bana her şeyi anlat ben sana yardımcı olacağım sonra mı ne yapar, siker gider kendinde kaçar berat eder tüm ırzcılar gibi.
NE biriyle basmış lığı vardır ne de görmüşlüğü içindeki Gollom dur, iyisidir hayatın kötüsüdür.
Sonra baba olmak ister, bir kız çocuğu olacaktır muhtemelen ve ne kınadıysa onu yaşayacaktır, dün anneme anlattım onu dedim ki; yeni bir sevgili bulmuş sizi unutmuş aramayacakmış sormayacakmış nişanlanıp yuva kuracakmış, hasta ruhuna bakmadan… Okuyacakmış daha da yükselip belki de adam olacakmış.
Sonuç: Kadının İlk sevişmeden sonra onbeşgün kaçmış lığı oldu, inanmıyordu hiçbir kimseye sonra kaldırımda gördü… Acımayacakı,, acıdığı için acınacak hale düştü Gülümsemiş annesine,anne demiş; ben hep üzüldüm üzülmüşlere dert aldım yara sardım yaramda sarıldı ama bahane inandırıcı değildi be anne! Acımış canı 17 ayına acımış onca kahra, aşağılanmaya ve …çünkü o onu bulduğunda diğeri onu boğum arifesindeymiş. Annem hasta ve annem en çok ölüleri özlemiş. Mesela kaybettiği kardeşlerini, mesela insanlığı mesela merhameti mesela nankörü.
Embriyo
Gözlerini kapadığında o kadın habersiz
Bir damla zürriyetti kasığında,
Baba suretli cenin.
Çatal memenin gözüktüğü
Ak bir göğüste
Süte durmuş gayri meşru
Bebek olacaksın embriyo
El gördük
bana uzaksınız, içimdeki sanrılarım
dua etmiyorum, dönün diye
yarattığım, ilahlarımın ardından.
dilimdeki söz, aklımdaki söz, kalbimdeki sözle
düşe kalka büyüdüm ben, çaresizliğimle
bazen kendimden aldım acısını,
kader dediklerinin
yoldum örgülü saçlarını,
kanım hep içime damladı.
neyin ardına saklandım?
neye anlattım?
kime ağladım?
tepeleme bir çuvala dolduruldu,
elbiselerim, akıttığım yaşlarım
anılarım, yırtık sökük bir paçavrayım
avret yerlerimin görüktüğü
perdeyi arala artık, el görsün.
alem gülsün.
14 Eylül 2014 Pazar
Eksik etek
Ayaklarımın altından kayıyor cennet.
Tırnak uçlarımsa, sızım sızım sızlıyor.
Dünya'ya açılan kapı, kasık aramdadır.
Benden sorulmakta, tüm yetimlerin vebali
Ergen kızlara ben öğretiyorum
Döl tutmayı...
Civan delikanlılar,
İlk bende görüyorlar kadın kısmının çıplaklığını.
Benim ahım mahşer azabı.
Saçımın tellerindendir sırat köprüsü.
Bu kadar çok şeyken...
Sabah erken kalkacağım.
Tarlaya tohum atacağım.
Geceye şiir yazıp.
Güne resim çizeceğim.
Basmadan don dikip
Yama vuracağım, delik çoraplara...
Sonra...
Güneş' e yürüyeceğim!
Işık dolduracağım kucağıma.
Akşama yetimlere pişireceğim.
Daha çok şey yapacağım ama?
Kadınım...
Namı değer, eksik eteğim!
Düşünmüyorum
Düşünmüyorum, neresidir
artık bu yolun sonu?
Kimdir annesi, yada babası
Var mı ki cebinde parası
Merak etmiyorum.
Düşünmüyorum…
Aç mı karnın? Şimdi uyudun ama,
Ne çeşit bir kavram,
hangi lügatte saklı cevabım
Bugün bu yörede
Yarın nerede
Hangi eşiğe diz çöküp ağlayacağım,
düşünmüyorum…
Görüyorum paslı balkon demirlerinden
sarkan sarkaçları.
Kasım patı, akşam sefası
Açıp, koklanıp sonra dökülmekteler,
Onlar şimdi öldü mü diye
kanım aksın ki,
düşünmüyorum…
Yığın, yığın karıncalar yollarda
Nedir telaşları, neden bu koşuşturma
Belki de sabaha uyanmak
kısmet değil sana
fakat gidersen acırım diye,
düşünmüyorum.
Hep belirsizliklere açılır kapım
Ulağım...
nerde eksik var yamarım etimden
Kanamışım, acımışım ben zaten
geçmişim kendimden
Ne olur ki sonum diye,
düşünmüyorum…
Aramıyorum bulmak için
Abı hayatı…
Yaşamak eskisi kadar önemli değil.
Ha mezarda yatan naaş
Ha hissiz bir ceset
Yaşayan ölü gibiyim
Düşünmüyorum…
Düşün
uzunca bır patıka dusun
yollar toprak
ve nemlı yagmur yagmış...
ayakkabılarımızın camur oldugunu dusun
dusuncelerın ıslak oldugunu
ama usumedıgımızı...
... tepemızde gunes,
doğarken sabah yenı yenı,sırıtıyor bıze
bızı dusun ama asla maddeleştırme
kanat da takma ucurma goklere
goklerde senı kaybetmekte var
bulutlara takılmakta
...
yağmak guzel olur aslında domatese
hıyara patatese, yada yenı kurulan bır köye
mezara.
Dünya
Erkek olsam küfrederim,
anasına, avradına, kızına...
Elime çomak geçse
Sokacağım gözüne
Dingili kopmuş
Hurdaya çıkmış…
Gıcırdıyor hergele
Bana bir çekiç verin hele
Şu çiviyi küt diye
Anlına çakacağım.
Duymadın
Ben ellerimi sana uzattım.
Ben sözlerimi sana yazdım.
Ben gözlerimi hep sana ağlattım.
Duymadın...
Duyamadın...
Duyuramadım...
Ne zaman şahlansa dizginlendi bu yürek
Ne zaman sevdalansa sürgüne yollandı.
Yuhlandı...
Yuhalandı...
Taşa tuttular.
Durgun
Evet ruhum dinlen gayrı,
evet hüzün ayrı güzel, sevinç ayrı.
Gözlerinde bir durgunluk
geçen akşamdan mı kaldı
dudaklarında ki burukluk?
yapraklardan düşerken yere
yağmur damlaları
evet ruhum yorgunsun
yat uzan, dinlen gayrı...
Durak
Her gidende eskidi hüsnüm, cemalim
Gark oldum derde, pür ayan oldum
Ziyan oldu gitti, benim gençliğim
Kumdan kaleler gibi yerle bir oldum.
Saymadım kime neye, kaç akçe ömür
Anımı saymadım, günü saymadım.
Dönmedim geriye, hayalde kaldım
Konup, geçip, gidenlere han oldu gönlüm.
Domuz Bağı
En çok kendime verdim zarar
Tutsak ettim hayalleri,
Fikrimin hücrelerinde
Vurdum başımı taşlarına
Vurdum…
Çıldırdım…
Her yerim kan,
Sıçradı üzerine, günün ve güneşin
Utandı ayrılık.
Saklandı, kaçtı gerçek benden
Gitti demeye dili varmadı kavuşmanın
Yokluğunda, en çok kendime yaşattım
Sorgu ve işkenceyi
Domuz bağına bağladım yüreğimi
Bir daha kaçıp gitmesin diye sana.
Kanım damlar kaybetmişliğin korkularına.
Dile düştüm
Aşk denilen nar'a düştüm
Yandığımı görenim yok
Kerbela da kaldı gülüm
Bir yudum su verenim yok.
Dile düştüm, dile düştüm.
Çıkışsız bir yola düştüm.
Bir firavun yâre düştüm
İmanı yok, imanı yok
Parça, parça bölüştüler.
Yere düştüm gülüştüler.
Aslı bozuktur dediler.
Değerim yok, değerim yok
Damla oldum suya düştüm
Bülbül oldum güle düştüm
Bir inançsız köye düştüm
Allah’ı yok, kitabı yok.
Yandı çıram Kerem gibi
Göğsüm deldim Ferhat gibi
Bu nasıl bir çöldür, bilmem
Mecnunu' u yok Leyla’sı yok
Türkü yakıp dillenmeyin
Ağıtlarda söylenmeyin
Ne yaşamış, ne de yaşar
Varın bana yalan deyin
Yele verin, yele verin
Dertlerimi yele verin
Gömmeyin çürür bedenim
Beni yakıp suya verin.
Belki bir gün, dal olurum
Arı olur bal olurum.
Hem koklanır hem sevilir
Bir cananda can olurum.
http://www.facebook.com/inzarfanclup
Devrik
bir fiil ihtilaldi dogusum,
annemin babama baskaldirisidır,
Bizim evin bir mayisi!
benim var olusum...
ey özgurluk!
birak dusunlerimin buz kokan daglarini.
asilir dar kalbimde, asılır hüzün
sağına barışıktır, soluna küstür yüzün.
Sen aynaya bakarken, kendinden kaçan suret
Diyorsun ki; kadın sehpa eyledin kalbimi,
Sen gittiğin günden beri,
biri iner,biri biner...
Devler ülkesi
Keşfedilmemiş bir ülke bu yürek.
Daha bir özgür dağları
daha bir cesur,
kimse anlamaz,kimse dinlemez
yarası kanayan sancı var içimde.
Daha mı özgür?
Daha mı hürsün?
Bırakıp gittiğin devler ülkesinde?
Burda yer bakır.
Burda gök demir.
Kimse oynamaz.
Gönlümün sahnesinde.
Derin Ahlarımız
Benim ahımı alan,iflah olmaz
Söylemiştim sana benden yâr olmaz
Gel tapın mı dedim?
Benim mi ol dedim?
Ne dediysen o oldum.
Şimdi yıkık bir mabedim...
Deli Gönül
...deli gönül yakıldıkça,yakıldık.
sebepsiz sorgulara tutulduk.
yol ortasında arkamızdan vurulduk
katilin ardından ağlamak niye?
...dediler ki, anma onun adını
ahunun dilberin çözmüş saçını.
sergeylemiş senin onca acını.
satışın yapılmış, pazarlık niye?
...şiirlere yafta vurulmuş.
şair yüreğin ateşe tutulmuş.
senin tek vefalın, nazlı kuzunmuş.
ellerin koynunda uyumak niye?
... bir yol çizip gitmiş, adam olmaya
ilim irfan sofrasından, hitap yutmaya.
ruhunun hamlığı geçmez, boşuna
katar katar yük ettiğin od niye?
...kapamış gözünü, aşka yok demiş
kırk kapıya değnek vurmuş, aş demiş
aç itlerin yalağında, et yemiş.
kudret helvasından ayırdıgın pay nıye?
Dedi ki
Sağır doğdu aşk, kör ve topal
Görmedi doğan günü
Hissetmedi güneşin sıcaklığını
Hasta…
Duymadı inin cinin geceleri
Top oynadığından başkasını
istesede oynayamadı.
Şer oldu arkadaşı
Karanlıktı sırdaşı.
Korktuğunda bildiği duaları
Okuyacak dili de yoktu.
Keşke görseydi kaybettiği ışığı
Keşke duysa da takip ettiği ayak sesini
Bilse de varsaydı huzurun otağına
Damlamazdı irin, irin.
Dedi ki; sonsuza kadar
Dedi ki; Sıktır merak sardığım ormanlar
Kurtta uyur, kuzuda
Ve yine dedi ki; Uçtu Hüthüt kuşu
Darıldım
Ağaç oldum yeşerdim
Uzadım göğe erdim
Adem oğlu dallarımı
Darağacı eyledi
İsa’yı göğsüme gerip
Pir sultanı astılar
Kalem edip haksızları
Haklı diye yazdılar
Savcılar elinde
Denizlere kırıldım
Pirim benden gideli
Ben, pirime
Darıldım
Deli gönül şu dünyada
Muradına ermedi
Ne Mevlana anladı
Ne de Şems’ i Tebriz’i
Sürgüne gönderdiler
Aşk denen çingeneyi
O gittiği günden beri
Kavuşmaya
darıldım
Kestim çatal dilimi
Yana saldım ellerimi
Çevirdim yarı yoldan
cenge giden Ali’ yi
Kerbelâ da Hüseyin’ i
Yitirdiğim den beri
Kellem koltuğumda
Kerbelaya darıldım
…
Çocuklar
Büyüdüler artık, sokakların
şen kahkahalı çocukları.
Hani şu cam kıran,
uçurtmaları tellere takan,
konuya komşuya yaka silktiren,
çocuklar...
Attılar ellerinden sapanlarını,
Eskiciye sattılar oyunlarını
Unuttular en hayta anılarını.
Çocuk gibiyim
Yine mi ayrılık?
Yine mi yalnızlık?
Kaç bahar geceçek daha,
sen döneceksin?
Gri bulutlar, dolaşır üstümde
Dokunsan ağlayacak, çocuk gibiyim.
Çocuğum
Sana isim koyamadım
Bakışları buz çocuğum
Güllerinse derilmedi
Mevsimlerin güz çocuğum
İtirafçıyım…
Ben ki yorgun…
Ben ki mahcup…
Yüreğin sanık sandalyem
Kararını ver çocuğum.
Katlimize ferman yazan
Hükümdarsa kör çocuğum.
Büyümeye heveslisin
Dünya, ağır yük çocuğum.
Gelişlerin müjdeliydi
Gidişlerin yas çocuğum.
Sol yanımda taşıdığım
Ağırca bir yük çocuğum.
Kaldırmaya gücün yetmez
Sen hep küçük, kal çocuğum.
Çizik
Güller dökülmüş,
İpekten bir yolda,
Yürümüyor ayaklarım.
Ya da taçları süsleyen
İnci değil gözyaşlarım.
Keskinliği pırlanta kadar asildir,
Gözlerimin…
Çalarım çizikleri yüreğime,
Kanatır bakışlarım.
Sonra bir duvara dayanır
İç geçiririm
Ve bir Nesimi yüzülür
Can çeker avuçlarımdan
Sıyrılır…
Dizelerim,
Bestelerim,
Güftelerim...
Nesimi gibi umursamaz hayatı
Sarhoştur ruhum,
Çile
Aşığın çilesi,meşk ile başlar
Akıyor gözümden kanlı yaşlar
Savurur bedenim,kuru bir rüzgar
Gidince bu sevda yiter mi sandın?
Şu soysuz gönlümü,vurdular taşa
Bilsen neler geldi,bu garip başa
çul gibi sürüyüp,tuttular taşa.
Hükmetti bedene,hükmetti sevda
Aradığım ne Şirin’ di,ne de Leyla
Her gün el atçım,ulu mevla’ya
Şu naçar halimi,görürsün sandım
Verdiğin ikrardan,dönersinsandım.
Çıplak
Uyumakla, bitmez bu gece
Kar yağar ellerime, erir gider
Demlenmeye geldim,
Ey kadeh…
Boşaldıktan sonra
Sende hükümsüzsün
O anlar gibi.
Yaşandıktan sonra,
Konuşmaya utanan
Birbirini şehvetle
Yalayan diller.
Bir taş bulamamak,kırıpda kafasını
hıncın alacak.
Yok bende anılar
eskiye dönük,
Sokaklar lambalarınız neden sönük?
Örgülü bir kadere mi küfretmeli
Yoksa Tanrıya mı?
Cümleler eksik.
Sofrada ki yerim noksan
Annem bana sofraların gediği derdi.
Annem her şeyi bildi.
Tatminsiz sevişmeler
Tenim soğumaya yüz tutmuş
Ateşi sönmüş ellerimin
Bu kışın karı erimeyecek.
Gaybana karanlıkta,
Uzandım aya...
Ay loş, odam karanlık...
Soyunansa cümleler...
Bedenim değil.
Çengi
Çengi cümbüş kuranda, çengi etek giyende
Çatal meme al yanak, çengi döner baharda.
Çaldığı entari kaftan, yattığı yastığı ottan
çengi düşler kurar boktan, insanlarla olmakta var.
Çengi düşe gece ayar, derede gezinir o sal,
çırılçıplak uzanmak var, utanmaksa arımızdan.
Çengi atı sürer hızlı, beyaz tenli kara gözlü
Çengi ayrılıkla sözlü, ölülerle sevişmek var.
Uzanmak hayalken güne, çengi esir düşer düne
Safir saplı, bıçak ile arkamızdan vurulmak var.
Ucuzlattın dedi dili, ayaklara serdin bizi
Ulaşılmayanı çalıp, çocuklarla harcamak var
Çengi hor görmez cahili, şarap değil onun kini
Yıllandıkca değerlensin, çengi cahil otağında.
Çal
Yavaş yavaş...
Çıplak bas ayaklarını,
Çalmaya gel kapımı.
ses yapmasın.
soyunda gir koynuma...
eskisi gibi.
bekliyorum seni
geçen kışdan kalma
şarkıları dinliyorum,
dar vakitler...
Korkma geçen zamandan
hadi bana gel!
Ben sana geldimde
gitti dediler
Ağladım...
Cumartesi Annelerine
Bir kadınla yatar gibi,
Beynindeki o ince zarı,
bozdurtmadan becertebılıyorsan kendini
Babandan ve annenden kaçak,
habersiz...
gebe kalabiliyorsan terkedilişe
Ve buna rağmen,
halâ bluğ çağındaki mavilikler kadar
korkusuzsa eğer gülüşlerin.
Ağıt değil, göğsünden öperek
yollayabiliyorsan çürümeyi seçenlerini
toprağa...
Sarı bir gazete sayfasında,
Ünvanı kayıp aranıyorsa!
Sevdiklerinin.
Sende bir inanç doğurtursan
kasıklarına.
Ayakta vurulursun...
...
Alkışa tutar Cumartesi anneleri,
senin lohusa bedenini Feride!
Taşa değil, kırmızı karanfile tutunarak...
Can sıkıntısı
Kadın ağladı gözleri.
Kasıkları erkek doğurdu.
İnançsızken, dua etmeyi öğretti.
Dörde ayrıldı incil gibi.
Sonra kuzey, dogu, batı ve güney oldu.
Kondom taktı kalemine,
kısır ilhamlar...
Önce meyveye verdi dallarını, sonra kendine bir bahçe kurdu.
Tel çekti etrafına, hudut çizdi ve mayın koydu.
Bastıkça çocuklar patladı, eller patladı diller patladı. Kim günahkardı, suclu aramadık bız kapattık üzerini kaplumbagaların.
Suya attık su boguldu.
Büyü
Renkleri koydum kovaya
Dünyayı boyayacağım
Örneğin annesiz bir çocuğa
Anne çizeceğim.
Şekerden evler yapacak
Çikolatadan oyuncak
Örneğin aç kalan bir çocuğa
Ekmek çizeceğim.
Böyle bir şey
Böyle bir sey olmali seninle sevişmek.
Zindanda uçurtma uçurmak gibi
ya da su hortumuyla ip atlamak
annemden yiyeceğim dayağı düşünmeden.
külahtan kayıp düşen dondurmama
gülen arkadaşlarıma tezat
benim üzüntüden ağlamam
ağzımda tadına doyamadığım
ve param olmadığı için uzun bir süre
alamayacağım dondurmam var ya
işte ancak o kadar tatlı
seni sevmek, öpmek, kavga etmek
ve...
Birde oyun sonrası uyumak gibi,
hani ölmüşüm de sana yorgunluktan,
sonra kucağında sana uyanmışım sevgili...
Bizi asacaklar seviştik diye
Hadi gel…
Sız parmaklıklarımdan içeri
Mavi bir ışıkla del karanlığımı
Al eline vuslatı,
koy göğsüme soluyuşları
Kesik kesik seviş benimle.
Yaralarımı sarmadan
Çürüklerimi sormadan.
Şıp, şıp, şıp…
Kanımız damlasın, yere
Gardiyanı kudurtsun iniltilerimiz
Geceyi delsin, harami dokunuşlar.
Gölgemiz iz bıraksın,
taş duvarlarına
Bu karanlık, hücrenin
Anlatsın bizi...
Bizden sonraki mahkûmlarına
Bu sabahın günü,
çavmayacak yüzümüze
Asacaklar bizi, seviştik diye
İz bıraktık artık.
Ağlama gül…
Sallanan cesedimize gül!
Bizi geren, güne gül…
Bir gün
Bir gün keşfedilir bütün sözler
Hızır ile İlyas da bulunur
Söner cehennem,
söner güneş…
Gün gözlerinde kaybolur
Batırır akşamı, batırır da
Gider…
Sözsüz kalır sevgiler
Lahzalar uzar
Yollar kısalır
Yazacak aşk bulamaz şairler
Lâl olur şiirler
Bir gün...
Seni yüreğimde ki boşluğa
Gömer…
Siler anılar,
Siler hatıralar gider.
Bir gün yiter inandığın değerler
Ucuza harcandığımı görürsün
Solmuş bir ışıltıyla kalır
Göğe renk veren
Mavi gözlerin…
Titreyen bir mum alevi gibi
Yüzüm düşer…
Yansımasız kalır aynalarda
Suretsiz bir kadın
Utanır nû bir resim gibi
o arsız öpüşmeler,sensizlikten.
Bu gün ise siliğim, dün olduğu gibi.
Yitiğim ben.
Bir başka oluyor Çallı'da sonbahar
Ben o asık suratın, güler yüzlü palyaçosu...
Saymadım bu onsuz geçen kaçıncı cumartesi...
iz bırakmadık...
topladık bu şehirdeki anıları.
üç beş ayda.
serptık o arsız Akdenizin yüzüne
dalga yuttu götürdü seni.
bende istemezdim, böyle ölmeyi.
sırtımda taşıdığım o kambur,
şimdi inanki daha da ağır.
ama, gülümsüyoruz
gidişlere inat...
yağmur sızmıyor artık ayakkabımdan,
karnım da ağrımıyor, regil dönemi...
bu sene iyiyiz fakirlik, geçti.
sen tasa etme bizi,
koşa koşa büyüyoruz.
dar sokaklarında...
Gülcanla arşınlıyoruz şarampol caddesini...
vermiyor değil mi o şehir,
aynı tadı?
bakmıyor değil mi,
hiç bir bakış öyle afacan?
yaprakları dökülüyor o ağacın,
geçen bahar bizi en son onlar görmüştü.
giyiyor musun o hırkayı?
değişen bir şey yok.
Erol amca yıne aynı frekansı dinliyor, radyoda
ada çayına zam yapmış,
ama tadı aynı...
Vize telaşesi sarmış, çocukları.
senin oralarda, nasıl bilemem...
Lâkin.
Bir başka oluyor, Çallıda sonbahar
12 Eylül 2014 Cuma
Bir Ayrılık Senfonisi
Işık sadece seni o eve buyur ediyordu… Mavidir nirvananın rengi,düşünsene onu görmek körler için ne kadar değerlidir…
Piyazcının önünden geçerken, dönüp bakmam bile cama doğru yanaştırılmış, maydanozla süslenmiş piyazlara, karnım aç olsa da bakmam, bu piyazı sevmediğimden değil, hiçbir anısı yoktur bende fasulyenin, fasulye kendini nimetten saya dursun, hatırsızdır bende kurusu sulusu.
Sabah uyanır uyanmaz, dün gece yarım kalan o ses konuşmaya başlar, önce tek tek sonra binlercesi aynı anda başka başka kelimeleri ve cümleleri konuşur, sonra yerini uğultuya bırakırlar.
Kulağımı kapatmanın bile bir faydası yok...
Çömelip pencerenin önüne odamın camından bakıyorum, bir türkü başlıyor dudağımda ‘’Çift camlardan ses gelmiyor’’ bir adım ötesi balkon ama korkuyorum balkona çıkmaya.
Oksijenden, karsıdaki parktan, o yoldan o yolun sonundaki camiden, caminin yanındaki dar sokaktan, jantçıdan ve ondan sonraki o uzun kaldırımlı asfalttan sonra o marketten köfte almaktan ve hala kilosunun üç buçuk lira olmasından, konserveye sıkışmış o dolmadan sonra dışarıya çıkmaktan ve yola devam etmekten, sol yanımda yürüyenin olmamasından çatacak, sataşacak şebeklikler yapacak birinin olmamasından.
O birinin rüyalarından ve o yolun sonunda ki trafik ışıklarından sonra geçilen diğer kaldırımdan ve o kaldırımın soluna düşen o çokca camı olan binadan o binaya vardığımda gireceğim avludan, o avludan demir kapıya doğru yürümekten…Dikkat çekiyor diye tıkırdayan topuklarıma, küfredecek birinin olmamasıda can acıtırmış.
O demir kapı nedense benim her gelişimde açık oluyor… O açıklıktan içeri Antalya’ da sıkça görülen uçan hamam böcekleri misali uçmayı bildiğim halde gözümün körlüğünden dolayı çarparım endişesiyle sürünmeyi tercih etmekten, merdiven yerine asansöre binmekten, asansördeki aynaya bakmaktan asansörde öpüşememekten ve o tahta kapılı daireyi çalmaktan ve boş bulmaktan korkuyorum…Ve boş o ev.
Ben bu şehrin otogarında sevgilimi hiç uğurlamadım, hiç el sallamadım ardından ve gelişlerinde hiç karşılamadım, çünkü suçluydum ve günahkâr. Camının önünde koskoca bir ağaç var ağacınsa cinsi nedir bilmiyorum, o ağacın yaprakları yağmur yağdığında el çırpmaya başlardı biz bulutlara uçarken, gözlerini kapatırdı o yapraklar ve işte şuan yaş akıttığım gözlerimle o yapraklara bakıyorum ve o yapraklar gibi el çırpıyorum yokluğunla hüküm giyip o ağaca asıldım…
Sensizlik yastık koyduğun ve sırtım üşümesin diye beni koruduğun o duvar kadar soğuk, damağımda ise en son yediğimiz o ekmek arası konserveden ağzımızı sulandırarak çıkarttığımız dolmanın tadı.
Bacak aramdaki o ağırlık evet son hissettiğim, kurşun dökülmüştü o gece kadınlığıma bir daha ermemek için aşka…
Bir el var elden başka her şeye benzeyen, hani bir resim çizersiniz ellerinin ikisi birbirine benzemeyen ve bir suret çizersiniz yüzünün biri ötekine küs, sonra bahaneyi kendinize bulursunuz güzel resim çizememeye hal bu ki o sizin eserinizdir, bazen Tanrı bile kendi çizdiği suret üzerinde beğenmeyip doğurttuktan sonra oynamalar yapabilir, görselliği bozulsa bile görmek isteyen fecir karanlıkta görür anlatılmak isteneni…
Ben üzerinde oynamalar yapılmış, Tanrının sonradan silmeye kalktığı bir surette derin bir kuyuda fedayı gördüm!
Sırtımı dönemiyorum, ensemde ılık bir nefes o nefes ki sinüzitten dolayı sık sık burnunu çeker, ben hep ağzım yukarı yatıyorum, gözlerim açık tavana bakıyorum ve Kızıl Deniz de bir Musa görüyorum ve bir Firavun…
Yalpalanan dünyayı görüyorum Nuh’u görüyorum tufanı görüyorum, kara tenli köleler görüyorum harıl gürül bir ağacı yontarken ve bir çarmıh henüz Meryem döle durmamış İsa yokken.
Geriliyorum...
Çakılıyorum...
Beni gömmeyecekler, kuruyana kadar orada asılı kalacağım, sonra sökecekler beni, annem bana tahtadan yaptığı bebekler gibi cansız.
O bebeğin, yüzünü ben hayalimde çizer ve ne zaman baksam o boş yuvarlağa hep düşümdeki sureti görürdüm. Şimdi onun gibi kollarım açık, kapanmamaya mahkûm kapanırsa eğer öleceğim.
Küf kokusu, bir küvetten gelen su sesi, nemli bir banyoda kalan tel toka, yaşanmışlığımızı dağılmasın diye saçlarından tutturduğum.
Çember daraldı, daraldı çok önceleri sürgüne yollanan Musa’nın Mısıra dönüşü gibi ve Tanrısını ben diye anışı gibi...
Muhammet’in Ay’ı ikiye yarışı gibi...
İbrahim’in karıncadan medet umuşu gibi, inanç değil miydi, Ebediyetteki son durağın adı? Olmaması ihtimalleri yüksekken bile bu anlatılanların.
Reddedilen bir peygamberim, kabilem kör, sağır ve dilsiz benim mucizelerim faydasız ve Muhammedin mührü gibi, göğsümdedir dağlanmışlığım.
Ütopik isimler taksam, şiirler yazsam heykeller diksem ne fayda ki, gericiler güne çıkarttığım zaman kâfir diye beni taşlayacaklar.
Benim ellerimi terden ıslanmış, çıplak tenlere değerek zafer günümde kestiler kutsal kitabını yazmayayım diye aşkın…
Uzak şehirlerin havasını soluyacağız, başka suratlarda dem vuracağız, kahkaha atacağız ayıplayacak bizi yargılar sonra susacağız ve sen diyeceksin ki; Keşke…
Daha oynanmamış oyunların, yenmemiş hakların ve tanınmamış kadınların var, bir bir geçerken şehvete döl tutmuş tarlalardan, ayak izlerin olacak Muhammed gibi miraca çıkarken,inancının ağırlığı altına topuğu ile mühür vuran.
Seni söz yaptım sevgilim, dönmeyeceğim!
Beri gel
İnanma bana kötü diyen,
Ellere, dillere
El değdi tellere
Acı çaldılar dillere
Söylenmedik bir kelam
Varsa sende
Beri gel…
Hudut delen sözler
İşgalci gözler
İşve cilve naz
Varsa sende
Beri gel…
Açılmaz oldu otağım kapısı
şenlenmez oldu gönül yapısı
hakkı, hakikati, batını
bilen insan isen,
Beri gel…
Destur vardır, yolumuzda
Birlik vardır soframızda
Haram değildir bu lokma
Arif isen.
Beri gel…
Benim Annem
benım annem benı,
o bu orospu desın dıye doğurtmadı, kasığına.
yoklukta soguk yalattı,
kış yalattı da benım annem.
yınede etını, etımı satmadı...
benım annem kımseye muhtac etmedı bızı,
sevgısızlık dısında,
basımıza ne geldıyse de ondan geldı,
annem herseye yetemedı.
analık dışında!
yalan söyletmedı benım annem,
yalan ögretmedı yılan buyutmedı bızi...
yuzustu bırakmadı, mutsuzluğunda...
bizde bilemedik nasıl bırakılır, ortalıkta insan.
benım annem bızı, atıp gıtmedı
ıffetını uvey babalara çiğnetmedi...
yetim bırakmadı evlatlarını.
anne! dedirtmedi amca karılarına...
ama benım annem yüksek bakar,
dık dururdu,
ımkansızlıklar ıcınde
un oguturdü aklar düşmüş saçlarında.
benım annem, beni, bizi o bu ekin eksin diye
hasat etsın dıye,
erkeklığı tatsın dıye doğurmadı...
benım annem bana tekmıle dedı...
tamamlansın dedı kalbindeki boşluğu.
tekmıle aşk denen pezevenge tutuldu
gitti ilçesinden...
kendınden gıttı, dönmemek üzere...
Benim ahmak sevgilim
Sesini bıraktı kadın, korkarak tıpkı kendisi gibi ürkek olan bu şehirin yüzüne kustu adeta sancısını, yüreğinin buz tutmus daglarına bağıra durdu hey! ...
Memleketim gıbı kokar hasretın, daha kurumamıs su taze tutun gıbı, senı sarıp ıcerım, yüzümü sürerim çarşafıma, yokluğuna sinerim yarıladığım yaşım gibi...
Bana uyurken uçurumlara düşmeyeceğimi umduğum, uyandığımda seni yanımda bulduğum,huzurlu uykuları getireceğini düşlediğim esrarım...
Hani bakar ve derdin ya, Sana yazık etmişler...
Ete değince canan, feda edilir hatırsız dotlarda zaman...
Benim benzı soluk sevgilim...
Duymaz sesimi dağların ve yankı vermez gerısın gerıye, memleketın Amed kadar uzadık bılırım, uzattık zamanı, yolları.
Oysa şimdi,bu ilde sonbahar, tamda sevişmenin zamanı...Bırak henüz tanımadığın suretlerde âşk-ı aramayı...
Hey varmı sıgaran? Var ama sen bunu ıcme bogazını agrıtır, sana winston aldım, hemide kaçak, hemide mavi olanından...
Duy der kadın ahmaklıgına...
Çarpsın göğsüne, sert ve şehvetli... Toprak kadar esmer tenlim benim küçük ve ahmak sevgilim...
Yankılan vuslatta,sergılen soysuz yalnızlıgımla,
Ve don bana ben henuz sana hayta sıırler yazarken.
Nöbetteyım sıtma tutmus çocuk gibi tıtremekteyım...
Duy dedı kadın, ahmaklıgına...
06:05
15,11,2011
Beni seni
Beni senin icindeki hayvan
Seni benim icimdeki insan oldurecek...
Bir sabah dogdugunda gunes
Karli daglarin da usumedigini gorecekler
Eteginde zemheride Şubatta acan kardelen misali,korkusuz. Gune minnet etmeyen.
Merhaba! diyecek cocuklarim var.
Siz oldugunuzde dirilecekler.
Ben buyuttum onlari...
Onlar ki insanligin son kalintilari.
Bence de dağılalım
kronik bir ağrıdır bende ki bu hal
tedavisini red ettiğim.
ağrı kesicisizliğim...
ilaç alacak paramın olmamasından da değil,
çaresizliğim...
oryantal bir dans halinde düşünce,
kafamda ki karmaşık bulgularla,
nokta atışı vurgulardayım.
saplantılı bir hal...
bende ki psikolojik paranoya
Ve ben kendi kendine orgazm olan,
genç bir kızın,
anne yada babasına yakalandığı hali kadar
mahcubum, hayata.
Sızlayan dişim değil...
Değil mi?
Bence dağılalım.
ve bır daha toplanmayalım
bır eroınmanın enjektöründe ki madde kadar
dagıtıcı olalım.
ayıltan sabah kadar da,
ayıltıcı...
evet evet bence dağılalım...
Ben neden öldüm
Bir intihar sebebidir ayrılıklarım.
Faili meçhul cinayetler işlenmiştir anılarımda
Soğuk bir morgdadır
ölüm anıma tek şahit bedenim.
Bir birine kenetlenmişti sen giderken dişlerim.
Salkım saçak bağlanmak vardı hayata.
Ve doğan her güne,
Adınla merhaba
Demek…
Ama ürkek ama çekimserim.
Cesurca söylerdi ismini dilim.
Şimdi utanıyorum adını zikretmeye.
Ölüler konuşmaz deyip
inanmayacaksın bile.
Varlığını zikredemez ney'ler.
Gözlerimin afacan bebeklerinde aksin titriyor
Bakışlarım bir hastane morgunda
Cinayetimi süslüyor.
Sarı sıcak sımsıcak bağlanmak vardı hayata
Ölüme değil mutluluğa şiirler yazmak
Her kalem benim kalemimin de hakkıydı.
Melankolik bir hal
yetmiş yaşındadır bedenim.
Geziyor üzerimde keskin dişler.
Bir morg yatağında
Senaryosu yarım kalan düşler
Otopsim yapılacak,
bir doktor gözüyle
Neşteri keskin bir el kesecek bedenimi.
Ölüm sebebimse, yalan yanlış yazılacak.
Ve kimse bilmeyecek ben neden öldüm?
Bekle beni sevdiceğim
Daha uyanmadan kuşlar sabaha
Sana ışık ışık geleceğim
Çekilmezden önce
mahkûm darâ
Vurmadan daha köylü
Çapasını, tarlaya
Daha eritmeden işçi
Elindeki demiri.
Çiçekçi kız satamadan
gülüşünü güllerinde,
sana arı balını yapmadan,
sana…
Güneş günü, tatmadan
Açık maviyken sema
Yelken açıp geleceğim.
Bekle beni sevdiceğim…
Başka
Gelişin başkaydı
Dönüşün başka
Merhemin var mı?
İçimde ki aşka
Yazma diyorsun, yazma…
Aradım başka.
Tacizlerim bitiyor
Ama kalbim başkent kadar,
Yoğun atıyor.
Bak ellerinden son şiiri ile
Bir şair kayıyor.
Babaanneme
Dün gece, siyah beyaz fotoğraflarda inceledim çocukluğumu.
Bakmışım güne doğru, gülümsüyorum.
Saçlarımda babannemin parmak izleri.
Ben babanneme çok benziyorum.
Kızsamda bazen, cehaletine.
Ölümü yaklaştı diye üzülüyorum.
Mirascımsın diyor bana,
ona benzememe çok seviniyor,
belkide bende görüyor gençliğini.
İlk torunuyum ben onun.
Kaderinin benzemesini, istemediği
Tek ganimeti olan adını bana verdiği.
Azat
Sicim sicim yağıyorsun kalbimin mührü üstüne,
Kilidi kırılıyor, günahkâr gözlerimin.
Çekimserim, titrer bacaklarım.
Sana geliyorum…
Damlaların yıkıyor, ruhumun
Köhne hücrelerini.
Azat ediyorum, senden önceki tüm sevgilileri.
Ayrılık I
Çek ellerini tellerimden,
Hüzzamlı şarkılar çalma ayrılık.
Bırak artık anıları,
anılar dünlerindir ayrılık
Soğurma vuslatları tenime
Tenim buluşmaya aşık ayrılık
Sende kavuşmaya kucağın aç
Kavuşmalarımsa yakın ayrılık.
Git, mor bir dağda çiçekler aç
Kahkaha ol, neşeler saç.
Yanakdaki yaşları bırak,
buselerde kaybol ayrılık
Ateşli gecelerde yaksınlar seni.
Günahkârdır diye, assınlar seni.
Bırak sevdaların peşini
El ovuşturup gezme ayrılık.
Acıları şarkı eyleme,ağıtlarda dillenip gezme
Kavuşmaktan dersini al
Sana da çalsın davullar ayrılık.
Keder ile dostluğu bırak
Muştularla eş ol ayrılık.
Kâbuslarla gelme geceye
Düşler ile seviş ayrılık
Sana verecek yaşlarım yok
Tutulacak yaslarım çok
Direnmeye mecalim yok
Şu yakamı bırak ayrılık.
Sürmeli gözleri satma yollara
Kârın nedir bundan,ayrılık?
Terazisi doğru tartmıyor
Dünya, kalleş tüccar ayrılık
Ucu yanık mektuplar yazma
Siyahları giyme ayrılık.
Kınalı gelin, dualı ana
Arkanda bıraktığın öksüz ayrılık.
Dayanmaya kudretim yok
Ödenecek vebalim çok.
Boynu bükük kalanların
Çabuk gelenlerden ol be ayrılık.
Abdest al ve tövbeye dur
Günahların büyük ayrılık.
Aynalar
Söyleyemezken beni,
bendeki bana.
Bir bir dokunuyorum,
yalancı suretlerde
bütün aynalara...
Avakado
Okul çıkışı onunla üç tlye aldığımız avakado tereyağı çekmiş süngere benzeyen bir yumuşakcadır ki eve geldiğim de kendim tadına bakmadan anneme baktırdım annem dedi bu yag cekmıs sunger gıbı:D sunu anladım avakado yaglı kodaman meyvesi, olan 3 tl ye oldu ben ve aliş bır tavuk döner alıp yeseydık daha faideli olurdu dıye düşünuyorum :))) içinden çıkan çekırdekmı yenıyor acep deyıp hala onda bır keramet arayan benım cekırdegı kırdıktan sonrakı hüznümü roman yazsam anlatamam...her şey avakoda nasıl yenirle başlamıştı :)) (07.04.2010 23:58)
Aşkın Çıplak hali
Toprak kokan odalarında tanıdım kendimi.
İlk resmimi deliklerinden, gün sızan
Duvarlarına çizdim.
Damında papatyalar açardı,
Rüzgar esse uçacakmış gibi dururdu
Çocukluğumun evi.
Geceleri gökyüzünü, göğsüne toplardı annem
Ve onun, yıldız doğuran bakışlarında düşledim
Aşkın çıplak halini.
Aşk III
Ve sabah, gece gebe kaldığı dünden,
en günahkâr çocuğunu doğurdu...
Aşk II
Gece çıkan yıldızlar
ve gökte sallanan ay,
her sabah kaç baş değer,
anlatın bana arşı.
Surete bürünen kemik,
harlı buse ses verin.
Kızarmak ardan mıdır,
yoksa namustan mıdır?
Ey kadına emreden,
toprak ile eş güden
Aşk mıdır sana liman,
gark eylerim her zaman
Dert ile tasa veren,
şükreyle-yelim sana
yıkık bir türbe görsem,
ruhum durur namaza
vecd ederken imame,
her tanede bismillah
bana ayrılık düştü,
sana ise beytullah.
Âşk I
âşkın dergahında diz çöken âşık
sana benden özge yar bulamazsın
karışıp giderken, ahır zamana
oynaşın gönlünde, yer tutamazsın.
kalbinin kıblesi, sönükse eğer.
şehvetin çağında, âşk olamazsın.
Aşk Fahişe Artık
Tam tekmil dizilirken önümde azaplar,
ölümle cebelleşen Tanrılar gördüm.
Katlederken adalet haksızlıkları,
kaderine boyun eğen hünkârlar gördüm.
Aşkı gördüm, ağlıyordu bir duvara yaslanmış.
Sevabı günah ile el sıkışırken gördüm!
anneler, etek altında sattılar çocuklarını
Daha doğmadan.
Ben gördüm, ben…
sevişirken, inliyordu altında gerçek yalanın
Ve tüm duyguları kaldırım kenarlarında pazarladılar
Peşkeş çektiler şehvete…
Evet, yattım.
Aşk bakire değil artık
Sonrada üç kuruşa sattım
o…
gözü yükseklerde bir fahişe artık!
Aşk
Herkes âşkı yazdı, tat acımtırak
onu bağrına bastı,
ete batan pıtırak
Herkes âşk...
Aşk varılması ırak
eğimli yorucu yolu,
sarp ve keskin kayalara
sırt dayamak kadar
acıtıyor âşk...
Arsız
Hayat cesur ve çiplak gözlerimde,
Ondandir kalemimin arsizligi, utanmazligi, hatta ahlaksizligi.
Antikor
Antikor salgılı yorsun,
anne memesi gibi.
İlk emen ben miyim,iğrenç parmaklarını?
Gözlere hitap eden, taze kaşar nerede?
Zam yeyince, bakkal amca
kaldırmış rakıları.
Alkol alma hevesindeyim.
Kusma hevesindeyim.
Dağıtma hevesindeyim.
Kaşar olma...
Ortalığa sıçma, hah! ...
Seni unutma hevesindeyim.
Seninse, çok.ikinde değilim.
Şimdi bir şey var içimde,
sertliğini hissettiğim.
Hatırladın mı hani mavi?
kondom misali, becerirken taktığın.
Şiir bulaşır diye korktuğun,
çıplaklığım dan cesaret alarak,
soyunduğun...
teğet geçerken yokluğunu orospuluğun,
habersiz bıraktığın.
...
İntikamını uzunca zaman,
.ikerek aldı adam...
Antalya
İlk defa sende gördüm,
martıların kanatlarını
nasılda dalıp, kapışıyorlar balıkları
mavinin bir sürü tonu varmış
oysa sadece göğe renk verir sanırdım.
Ey altın saçlı şehir!
Sende çağladım,yalpaladım,
yelkenliler gördüm sende
kendime benzettiğim, rotasız.
Ufuk sende şiirsel bir tema vurguladı.
Güneş batarken yavaş, yavaş
Cos...Diye bağırdı.
Sende uzattığım saçlarımla,
sende dalgalandım.
Sende duruldum.
Umulmadık bir anda vuruldum.
yığıldım sokağına,
Adı nedir?
Hangi caddeydi?
Anneme ilk sende küfredildi.
Kimsenin adına kayıtlı olmayan,
giriş katlı o evde...
İlk defa ayıplanmadan.
koştuğum senin yolların dı.
Bizim oralarda kızlar koşamaz.
Memeleri zıplar.
El alem bakar.
Hay ben bu elin alemin ta anasını, avradını...
- diye
ilk defa sende küfrettim bir erkeğe.
Ayağım değdikçe taşa, toprağa
belediyene çattım!
İnsanlar tanıdım sende.
Ete, kana, cana bürünen,
Yüksekçe insanlar,
alçakça insanlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)