Sayfalar

15 Eylül 2014 Pazartesi

İç ses


Demini aldı çay sıcacık sobanın üzerinde, bekliyorum dört gözle gelecek diye, kar eriyince çörtenden aşağıya, kolye olmuş çatımıza buz sarkaçları, elimde kürekle düşürdüm yere, korktum birine zarar verir diye.
tez gel beklemesin çayımız, tat vermez ağız acıtır.
Tahta kapının önünde kürek...
Kömür atıyorum, yansın soba üşüme diye
Sevişirken seninle ısınmalıyız.
Sen az konuşuyorsun, ben çok...
Kızıyorsun...
Sen kızınca ben düşünüyorum, düşününce de kızıyorsun.
Kıskanıyorsun...
Daldığım kuytuları ve hayaletlere teslim sanıyorsun anıları.
Valizini unutan yolcu misali, uzaklaşırken otobüs terminalinden farkında olmuyorsun ne yitirdiğinin, ta ki varacağın yere inene kadar.
Şemsiyesi olmayan bir adamın yağmurda kaldığı gibi, şaşkın ve ıslaksın her zaman.
Yada sabah evden çıkarken cüzdanını unutan, dolmuşa binip yol parasını vermek için elini cebine attığında ki insanın unutkan halisin.
Deli deli akan bir çeşme gibi akarsın, kıçına burmayı sokturan. Ahlama geçti Nisan…
Gelmeyecek artık bu bahçeye bahar, dererken güllerimi artık kanamayacak ellerin.
Gitti mihnetli sevda, sustu dilin…
Ben avareydim, prangalı kalamayan zincirlendikçe gördün nasıl kendimi parçaladım.
Kanadıkça ben, sende kanadın.
Kayanın kovuğunda biten otun bile bir sahibi var…
Geçmişim acıtsa da seni, aslında senin kendinden yana olan korkuların var
Dramatik anları imgelemek kolay, zordur çizmek mutluluğu ve içine iki çocuk gülüşü koymak...
Sana göre suret çizmekTanrının işi.
Sevmezsin gürültüyü…
Arkadaş sohbeti, diyorsun ki; '' benim halim perişan''
Beni çöpe atılan bir tabure gibi düşün, eskiyene kadar kaç kıçın kahrını çekmiştir gariban…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Etiketler